Egoist okur

Sharmeen Obaid-Chinoy: “Dünyanın her yerinde kadınlar ölüyor”

Pakistanlı yönetmen Sharmeen Obaid-Chinoy’un kariyeri göz kamaştırıcı başarılarla dolu… Mesela Madonna’nın desteğiyle tanıtılan “Humaira: The Dreamcatcher” adlı belgeselde, kızlarını okula göndermeyen aileleri ikna çabasındaki feminist aktivist Humaira Bachal’ın hikayesini anlatıyordu. Pakistan’a ilk Oscar’ını kazandıran “Saving Face” filmindeyse yüzüne kezzap atılarak fiziken ve ruhen işlevsiz hale getirilmeye çalışılmış kadınların terapi süreçlerini ve hukuk mücadelelerini ele aldı.

Time dergisinin dünyanın en etkili 100 insanından biri seçtiği, Angelina Jolie’nin hayranlıkla andığı Pakistanlı gazeteci ve belgesel yönetmeni Sharmeen Obaid-Chinoy’la Sabancı Vakfı tarafından 11 Aralık’ta düzenlenecek Filantropi Seminerleri’nin başlamasına günler kala konuştuk…

Benim için unutulmaz bir deneyimdi. Bu yetenekli ve cesur kadının işlerinden nihayet, bir röportaj vesilesiyle haberdar olduğum için mutluyum. Ha bir de, bu röportaj “Biz niye Oscar alamıyoruz?” diye soranlara bir cevap olabilir mi? Biz nadiren bu kadar sahici, bu kadar damardan işler çıkarıyoruz bence.

Sheryl WuDunn: “Kadın erkek eşitsizliği, köleliğin modern şeklidir”

Sharmain Obaid Chinoy belgesel sinemanın en önemli kadın yönetmenlerinden biri. Başkalarının zor lokma diyeceği çok ağır konulara, büyük toplumsal yaralara el atıyor.

“Dünyanın birçok yerinde kadınlar ölüyor ve onları koruyacak doğru düzgün yasalar yok”

Pakistanlı bir kadın gazeteci ve yönetmen olarak kendinizden bahseder misiniz?

İtiraf edeyim, Pakistan şu sıralar gazeteciler için çalışması en tehlikeli ülkelerden. Meslektaşlarım rutin bir şekilde yetkililer tarafından içeri alınıyor, dövülüyor ve öldürülüyor. Fakat bu alanda kadın olmak sanıldığının aksine çok iyi bir şey. Emin olun hâlâ hayattaysam bu, kadın olduğum içindir. Geçmişte Taliban’ın ve diğer radikal grupların üst düzey yöneticilerine sadece kadın olduğum için ulaşabilmiştim. Beni zayıf buluyor, onlara bir erkek gazetecinin yapabileceği kadar zarar veremeyeceğimi düşünüyorlardı.

“Gazeteci olarak birçoklarının zor lokma saydığı meseleleri ele alıyorum” demişsiniz…

Bir konuyu tartışmaya açıp huzur kaçıramazsam, insanların kendilerine çok kritik bazı soruları sormalarını sağlayamazsam, işimi iyi yapmamış olduğumu düşünürüm. Fikirleri ve hakikatleri iletmeyi seviyorum. Filmlerim seyircilere bilgi versin, onları etkileyerek bir toplumsal dönüşüm başlatsın istiyorum. Filmlerim seyredilip tartışıldıkça hayat buluyor ve bir bakıma “aktif” hikayeler haline geliyor. Şöyle söyleyeyim, iyi bir film daha verimli bir tartışmaya doğru bir adımdır ve bu her zaman için şahane bir şeydir.

“Kezzap kurbanlarının esas yarası görünürde değil, içeride…”

“Saving Face” filmiyle Oscar kazandınız? Bu size ne hissettirdi?

Tören gecesini pek hatırlamıyorum, bazı anlar hafızamdan silinip gitti. Kanımdaki adrenalin üst seviyelere fırlamıştı, heyecandan ölecek gibiydim. Ailem, arkadaşlarım, vatandaşlarım herkes kutlamak için arıyordu. Önemli bir şeydi, seçtiğim alanda çok çalışıp yeterince ter akıtırsam, eninde sonunda muhakkak fark edileceğime olan inancımı pekiştirdi. Daha da güzeli dünya, seçtiğim konunun farkına vardı. Zaten benim için en değerli ödül buydu.

Filminiz yüzüne kezzap atılmış kadınlarla ilgili. Bu korkunç bir suç, kadınları hem fiziksel olarak paramparça ediyor hem de ruhlarını yaralıyor, onları hayatlarının sonuna kadar “istenmeyen” kişiler olarak yaşamaya mahkum ediliyorlar. Sizce bu, “Doğulu” bir suç türü olup mu?

“Saving Face”i Pakistan’ın Seraiki kuşağında çektim. Ülkenin eğitim seviyesi en düşük ve işsizlik oranı en yüksek bölgesi. Birinin yüzüne kezzap atmanın ahlaksızca olmadığını düşünenlere hatta suç saymayanlara hayret ediyorum. Açıkçası, kezzap şiddeti Pakistan’ın yanı sıra Hindistan, Bangladeş ve Afganistan’da görülüyor. Bazı Güney Amerika ülkelerini ve daha seyrek rastlansa bile İngiltere’yi de sayabilirim. Söylediklerinizde haklısınız, kezzap kurbanlarının esas yarası görünürde değil, içeride… Kurbanların toplum dışına itilmesi ve yaralarının neredeyse bir utanç sebebi gibi algılanması da korkunç. Aileleri yüzü parçalanmış bu kadınların sokağa çıkmalarını yasaklayabiliyor, böylece toplum dışına itiliyor, eğitim ve çalışma haklarından yoksun bırakılıyorlar. Kocalarını terk etmek isteyenler bazen onlarla yaşamaya mecbur bırakılıyorlar, çoğu zaman çocuklarına tek başlarına bakamayacakları için başka çareleri de yok aslında.

Nasıl ayakta kalıyorlar?

Hepsi depresyondan muzdarip ama aynı zamanda cesur ve kararlılar. Hikayelerini benimle paylaştılar, çünkü onların başına gelen başkalarının başına gelmesin istiyorlar, filmimin insanların bilinçlendireceğini umuyorlardı. “Saving Face” sayesinde hiç değilse başka kadınlar kurtulabilirdi. Böylece hayatlarının en mahrem alanlarını, acılarını cömertçe açtılar bize.

Unutamadığınız bir hikaye var mı?

Boşanmak istediği için kocasının yüzüne kezzap attığı Zakia’nın öyküsünü unutamıyorum. Kocası hukuken cezalandırılsın diye her şeyi yaptı. Oğluyla kızı da hep annelerinin yanında durdular. Bir kadın, bir anne ve bir sinemacı olarak onunla tanıştığım için şanslıyım.

Dr. Mohammad Jawad’la tanışmanızı anlatır mısınız?

Plastik cerrah Dr. Jawad’ın kezzap kurbanı kadınlarla ilgili çalışmalarını 2010’da öğrendim. Sık sık Pakistan’a giderek tek kuruş istemeden rastladığı bütün kezzap kurbanlarını ameliyat ediyordu. Bunun ne kadar çok kadının başına geldiğini henüz bilmiyordum. Öğrendiğim an kararımı verdim, bu filmi Dr. Jawad’la birlikte çekecektim.

Kocası tarafından önce yüzü kezzapla yakılan Bergen’i biliyor musunuz? Benim ülkemde ünlü bir şarkıcıydı ve kezzap hadisesinden sonra kocası onu öldürene kadar sahneye çıkmayı sürdürdü.

Çok çarpıcı bir hikaye. Kezzap kurbanlarıyla ilgili olarak yasalarımızda acilen birtakım düzenlemeler yapmamız gerekiyor. Düşünsenize, dünyanın birçok yerinde kadınlar şekilsizleştiriliyor hatta ölüyorlar ama onları koruyacak doğru düzgün yasalar yok. Bu şekilde yaşayan ve çok çok acı çeken yüzlerce, binlerce kadın var. Suçluları caydıracak pek bir şey de yok, suçları kanıtlanırsa birkaç yıl hapis yatıp çıkıyorlar. Ataerkil düzen bu şiddeti tam gaz destekliyor. Tabii kezzap gibi maddelere erişimin kolay olması da bir sorun.

İstanbul’a Sabancı Vakfı için geliyorsunuz…

Vakıf, eğitim, sanat ve kültür gibi benim de inandığım alanlarda çalışıyor, ihtiyacı olanlara burs ve kaynak temin ediyor. Filantropi Seminerlerinin bir parçası olduğum için heyecanlıyım. Sizin ülkenizde sektörün yetenekli ve ilham verici insanlarıyla tanışmayı hatta gelecekte onlarla ortaklaşa çalışma fırsatı bulabilmeyi umuyorum.

Angelina Jolie’nin kahramanı

Bir feminizm tarifiniz var mı?

Biz feministler kadınların “teninde, evinde, işinde ve sokakta emniyette olması” için çalışıyor, bu uğurda mücadele ediyoruz.

Özgürlük tarifinizi sorsam…

Rüyalarınızın peşine düşme yetisi. Yolda hatalar da yapabilirsiniz ama emin olun onlardan öğreneceğiniz çok şey var.

Angelina Jolie sizin için “kahramanım” demiş…

İki yıl önce Time dergisine “Saving Face”le ilgili bir yazı yazdı. Filmimi beğendiğini öğrenince elbette gurur duydum. Konuştuğumuzda, “Bu filmi seyrettikten sonra kimse gözyaşlarını tutamayacak ve kimse bu türden suçları görmezden gelmeyi sürdüremeyecek” demişti.

Kimsenin anlatmadıklarını anlatan kadın

“Pakistan’s Taliban Generation”, savaşta intihar bombacısı olarak kullanılan çocukların hikayesi. Yönetmene bir Emmy Ödülü kazandırdı.

“Bir filmde, sadece perdedeki görünenleri değil, filme çekilmese sıradan birer gazete manşeti ya da istatistik veri olabilecek meselelerin ruhunu da izlersiniz. ‘Pakistan’s Taliban Generation’, dünyanın Taliban denen zehirli oluşuma insani bir persfektiften bakmasını, savaş terörünün Pakistan’daki çocukları nasıl etkilediğini görmesini sağladı. Taliban’ın bulaştığı bölgelerdeki çocukların başlarına gelenleri, onların nasıl bu çarkın bir parçası olmaya zorlandıklarını gösterdi. Gazete manşetleri bazı konularda bilgi edinmek için hiç de yeterli değildir, olup bitenlere bir çocuğun gözünden de bakabilmelisiniz.”

Yönetmen, “Transgenders: Pakistan’s Open Secret” adlı filmindeyse Pakistan’lı transseksüelleri anlatıyor.

“Filmlerim aracılığıyla Suudi Arabistan’dan Suriye’ye, Doğu Timor’dan Filipinlere ve tabii ki ülkem Pakistan’daki marjinalleştirilmiş, toplum dışına itilmiş toplulukların sesini duyurmasına yardımcı olmak istiyorum. Çocuklar, kadınlar ve diğer azınlık gruplarıyla çalışmamın sebebi bu. Kimsenin önemsemediği bu konuları öne çıkarmayı, alternatif bakış açıları getirerek önyargıları parçalamayı amaçlıyorum. ‘Transgenders: Pakistan’s Open Secret’, hep yanlış anlaşılmış bir topluluğun gerçekte ne yaşadığını, nasıl hissettiğini biraz olsun aydınlatma denemesidir.”

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments