Egoist okur

Şarlatanlığın, hurafelere teslim olmanın, aptallığın tarihi

“Tarihi iki defa okuruz, ilk okumada kullanılabilir ‘gerçeklerin’ peşine düşeriz. Bu bir papazın İncil’i okuması gibi bir şeydir. İkincisinde bu işin aslı neymiş diye okuruz. Bu da bir bakıma şeytanın İncil’i okuması gibidir.”

Lars Morris Şarlatanlığın Tarihi’nde okuyucuyu ikinci tür bir tarih okumasına kışkırtıyor. Değişik çağlarda yaşayan insanların ruhsal labirentlerinde dolaştırıyor, çalınmamış kapıları aralıyor. Şarlatanlığı mümkün kılan bir zihin coğrafyasına götürüyor bizi.

“Şarlatanlığın Tarihi” adlı kitap, insanlık olarak düştüğümüz tuzakların da hikayesi sayılabilir. Okuyup bitirdiğimizde aklımıza takılan soruysa kısa ve net: Nasıl yani, bütün bunlar gerçekten oluyorsa, insanlığın ilerlediği söylenebilir mi?

Deli gömleği ve korse: Biri ruhu öteki bedeni ehlileştirmek için

“Deli gömleği”ni biliyorsunuz; akli dengesi bozuk olanların kendilerine ve çevrelerine zarar vermemeleri için üretilmiş bir kıyafet parçasıydı. Yani “akıllılar” tarafından, “deli” olduğu düşünülenlere giydiriliyordu ve ruhu ehlileştirmeyi amaçlıyordu.

Gelin şimdi o akıllıların aslında ne kadar akıllı olduğuna bir bakalım…

1840’ta deli gömleğine çok benzeyen bir başka giysi yaratıldı. Bedenin “ideal” güzelliğine zarar verecek türden sarkmaları, taşmaları, pörsümeleri kontrol altına alacak, bir bakıma bedeni ehlileştirecek bu giysinin adı ‘korse’ydi.

“En korkulan giysi” olan deli gömleğinin aksine korse çok kısa sürede popüler oldu hatta korse giymek bir çeşit çılgınlığa dönüştü. Sağlığa zarar vermesine, omurgayı zedelemesine, iç organları ve rahmi yıpratmasına, ölümlere sebep olmasına falan kimse aldırış etmiyordu. (Evet, o yılların korseleri gerçekten de sağlığa bu kadar zararlıydı.) Hamile kadınlar bile ısrarla bedenlerini hapsedecek bu giysini satın alıyorlardı. Bir kadının ideal bel ölçüsü 33 santimdi.

Şimdi bakınca korse giymek için -o dönemin cendere stili korselerinden söz ediyorum- kayıtsız şartsız zırdeli olmak gerektiğini açıkça görebiliyor insan.

Shakespeare’i yasakla, öldüren kıyafetlerle zengin ol

Yüz binlerce kadını etkisi altına alan bu toplu deliliğin müsebbibi ise 19’uncu yüzyılın tutuculuk timsali sayılan İngiltere Kraliçesi Victoria’nın özel hekimi Thomas Bowdler’dı. Bowdler, Shakespeare’in ve başka büyük edebiyatçıların eserlerini sansürleyerek “aile terbiyesine münasip hale getiren”, ahlaka aykırı kelimeler içerdikleri takdirde tiyatro oyunlarının gösterimden kaldırılmasını mümkün kılan yasalar çıkarttıran özgürlük karşıtı bir adamdı. (Büyük oyun yazarı ve şairin eserlerini “Aile Shakespeare’i adıyla bizzat sansürleyerek derlemişti. İngiltere adına ne büyük utanç!)

İşte bu adam, yani Bowdler, tıbbi yayın organlarına yazdığı makalelerde her kadının dilediği beden ölçülerine sahip olabileceğini, bu açıdan korsenin de tüm kadınların elininin altında bulunması gereken bir araç sayılması gerektiğini dile getiriyor hatta bu konuda gayet sağlam görünen “tıbbi” dayanaklar uyduruyordu. (Her fırsatçı an gelir bir sözde özgürlük savunucusuna dönüşmeyi faydalı bulabilir, anlıyorsunuz değil mi?)

Her neyse, Bowdler’a göre bu konuda tek dikkat edilmesi gereken şey, vücut yapısına uygun korseyi seçmekmiş. Mesela sırtı kambur kadınlar için “kendinden ayarlanabilir simetrik şekillendirici korse”, tek bacağı aksayan kadınlar için “ters çeker hijyenik korse”, düz göğüslü olanlar içinse memeleri işkence etkisiyle füze haline getiren “görünmez kürekkemiği büzücü korse” varmış.

Efendim, duyamadım… Memleketin en büyük korse üretecisi kimmiş?

N’aparsınız ki bu pek saygıdeğer beyefendinin delinin teki ya da budala değil, basbayağı bir şarlatan olduğu çok sonra ortaya çıktı:

Akla gelebilecek her konuda akıl almaz derecede tutucu olan ve bilimsellik ve ahlak gerektiren bir meslek seçmiş olmasına rağmen insan hayatını hiçe sayarken gözünü bile kırpmayan Thomas Bowdler, meğer aynı zamanda İngiltere’nin en büyük korse üreticilerindenmiş.

Durum anlaşılmıştır, uzatmaya lüzum yok. Sadece şunu ekleyeyim: Korsenin günümüzdeki bir numaralı savunucusu Dita Von Teese dünyanın en ince belli kadını sayılıyor ve bu tutkusu yüzünden kaburgaları bir bebeğinki kadar zayıflamış durumda. Yani aslında o da ciddi ciddi ölüm tehlikesiyle karşı karşıya.

Yani ne giydiğinize de kesinlikle dikkat edin!

Şarlatanlığın tarihi insanlık kadar eski

Özetle, korsenin mucidi değilse bile üçkağıtçısı olan Thomas Bowdler, “Şarlatanlığın Tarihi” adlı kitabın başköşesine yerleşmeyi sonuna kadar hak ediyor. Ama orada yalnız sayılmaz, o köşenin sahibi çok… Kadınları güzelleştireceği iddiasıyla zararlı hatta öldürücü ilaçlar üretenler, cinsel hastalıkların yayılmasına ağızlarından çıkan iki üç cümleyle bizzat sebep olanlar ve sonra da hekim falan da olmamalarına rağmen tedavisini keşfettiklerini iddia edenler var. Ve tabii başkaları… Anlaşılan şarlatanlığın tarihi insanlık kadar eski.

Lars Morris kitapta 1880’lerden başlayarak şarlatanlığın tarihsel dökümünü çıkarıyor. Bir kısmını kulaktan dolma biliyoruz ama bir kısmıyla ilgili olarak ayrıntıları öğrendikçe gözlerimize inanamaz hale geliyoruz. Lale gibi güzeller güzeli bir çiçeğin üç beş şarlatanın elinde bir ülkenin ekonomisinin yıkılmasına sebep olabildiğini okuyoruz mesela. Veya Kruşçev dönemi Rusya’sında bir şarlatanın hükümetin gözüne girmek için et üretiminin artırılması gerektiği iddiasında bulunarak ülkeyi nasıl ekonomik krizin pençesine düşürdüğünü öğreniyoruz. Üstelik okuduklarımızı ister istemez yaşadığımız zamanla ve mekanla karşılaştırıyor, şarlatanlığın hızlı yükselişinin pek de kolay önlenemeyeceğini anlıyoruz.

Dev şarlatanlık anları

Hurafeler tarihi

Tesadüfen keşfettiği bir mumyanın lanetli olduğunu iddia ederek hükümetlerden tonla parayı kapıp götürenler… İnsanların korkularından, inançlarından, içinde yaşadıkları toplumlarda kuşaktan kuşağa aktarılarak devam eden hurafelerden adeta suyunu çıkararak faydalanan ve böylelikle bir servet elde edenler…

Hadlerini fazlasıyla aşanlar

Güney Amerika’daki efsanevi altın ülkesi El Dorado’yu keşfettiğini söyleyerek hem delilikleri, hem çıkarcılıkları hem de düşünmeden milyonlarca kişinin ölümüne sebep olmaları açısından bu bölümde olmayı hak edenler…

Dini suçlar

17. yüzyılda davalarda çözüm için eldeki kanıt yetmediğinde yargıda bulunmak için tarafların testislerini ölçen dindarlar, 1896 Fransa-Rusya Savaşı’nda Napoleon’un kaybetme sebebi olarak Rusların Fransızlardan daha büyük testislerinin olmasını gösteren tarihçiler… Cadı avları veya haçlı seferlerinden bari artık söz etmeyelim…

Onlarınki resim değil saçmalama sanatıydı

Fotoğraf yokken ressamların ülkelerin kaderlerini değiştirebildiklerini biliyor muydunuz? Zira eskiden kraliyet evlilikleri, tarafların birbirlerinin resimlerini görmeleriyle gerçekleşiyormuş. Bu durumda da birini güzel ya da çirkin göstermek bütünüyle ressamın elinde oluyormuş. Hele ressam şarlatanın tekiyse vay evleneceklerin haline! Bu şekilde çok para kazanan, dahası sayısız masum insanın ölümüne sebep olan ressamlar varmış. En ünlüsü de boşanmanın yasak olduğu bir dine mensup olduğu için eşlerinin hepsinin kafasını uçuran ve bu yüzden sonunda yeni bir din icat etmek zorunda kalan VIII. Henry’nin evliliklerine aracılık eden ressam elbette. Bugün ismi çoktan unutulmuş durumda ama sebep olduğu ölümler tüm canlılığıyla hafızalarda.

“Tura gelirse biz, yazı gelirse siz kazanırsınız”

İngiltere Kralı II. Richard’ın koyduğu Kelle Vergisi’ni Margaret Thatcher 1980’lerde İngiltere’de yeniden yürürlüğe sokmuştu. Yani tam 600 yıl sonra… İlk vergi 1381’de büyük bir ayaklanmayla ortadan kaldırılmıştı, ikincisiyse Demir Leydi’nin düşmesine sebep oldu. Buradaki şarlatan da elbette “tura gelirse biz kazanırız, yazı gelirse siz” tadında bir aldatmacayla köylüleri kandıran ve tabii ki sistemi daima tura gelmesi üzerine kuran İngiltere hükümetiydi. (Kelle vergisi, kısaca maddi durumlarına bakılmaksızın tüm bireylerin eşit mükellef olduğu vergi türü olarak anlatılabilir.)

Felaket formülleri

Teknoloji her zaman iyi sonuç vermedi. Mesela sadece böcekleri değil kullanıcılarını da öldüren DDT’nin icadı şarlatanlığın köşetaşlarından biriydi. I. Dünya Savaşı’nda kullanılan ve “felaketin formüle edilmiş hali” olarak anılan R101’ler de öyle…

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments