MIDDLESEX: Ne kadın ne erkek olmak
Posted by gülenay börekçi on April 12, 2011 · 9 Comments
Jeffrey Eugenides’in romanı Middlesex’i, yazarın hazırladığı bir öykü antolojisini elime alınca hatırladım. Kitabın, Solmaz Kamuran’ın nefis çevirisine rağmen bizde pek az okunmasının sebebini inanın bilmiyorum. Belki gerçekten zihinlerimizdeki maço şeytanlarla baş edemediğimiz için, belki de melezliğin hoşgörüsüzlük karşısında insana bahşedilmiş en büyük lütuflardan olduğunu anlamadığımızdan…
Ama siz öyle yapmayın, kendini keşfetme sürecinde olağanüstü maceralar yaşayan ne-kadın-ne-erkek ya da hem-kadın-hem-erkek Cal’in hüzünlü, komik, iç gıcıklayıcı maceralarını okuyun. Söz veriyorum, onu çok sevecek ve tam 41 yaşındayken, tüm o zorlu yolların yarısını çoktan geçmişken, ne olarak dünyaya geldiyse öyle yaşamaya, yani kadın ya da erkek olmayı reddederek melez kalmaya karar verişini destekleyeceksiniz.
MIDDLESEX: Ne kadın ne erkek olmak
Zihinlerindeki maço şeytanlarla baş edemeyen bazı erkek yazarlara göre, yazmaya niyet eden ama ne yaparsa yapsın kati surette ‘büyükler ligi’nde boy gösteremeyecek olan heveslilere ‘kadın yazar’ deniyor. Manasız bir büyüklenmenin göstergesi…
Rum asıllı Amerikalı Jeffrey Eugenides ise iyi yazarların ruhen hermafrodit, yani çiftcinsiyetli olduğunu söylüyor. Haklı, zira sevdiğim bütün harikulâde yazarların ortak özelliği, yazarken, doğdukları cinsiyetle yetinmemeleri. Büyük ‘erkek’ yazarlar, kadın karakterlerinin zihinlerinde gezinememiş olsalar, kağıt üzerinde oluşturdukları düşsel evrenlere bizi inandırabilirler miydi?
Eugenides’in Pulitzer ödüllü romanı ‘Middlesex’, Solmaz Kamuran’ın çevirisiyle çıktı. Yazarın hermafroditlik yeteneklerini, gayet sıkı temrinlerle geliştirdiğini söyleyebilirim. Zira kuşağa aktarılıp Calliope adlı küçük kızın bedeninde şekil bulan bir “gen”in hikâyesi olan bu çokkarakterli romanda bir sürü kadın, bir sürü erkek ve hepsinin merkezinde bir hermafrodit var.
Tıpkı Eugenides gibi Calliope’nin büyükannesiyle büyükbabası da Osmanlı dönemi Bursası’nda, terk edilmiş bir dağ köyünde doğuyor. İpekböceği yetiştirdikleri Bursa’yı Kurtuluş Savaşı nedeniyle terkedip İzmir’e gidiyorlar ama ‘büyük 1922 yangını’, yani Türk-Yunan Savaşı bekliyor onları. Çaresiz mübadillerin hayallerini taşıyan döküntü gemilerden birine binip sanayi şehri Detroit’e göç ediyorlar. Eski hayatlarından ellerinde kalan sadece bir rüya tabirleri kitabı, bir de içinde ipekböceği kozalarının durduğu ahşap kutu…
Hikayenin sert u dönüşlerinin sonuçları, birkaç kuşak sonra çıkıyor. “Küçük toplulukların yabancılardan uzak durma amacı, korunmaktır” diyor Eugenides, “Lakin ironik bir biçimde, o dönemde Türklerden korunmak isteyen Rumlar, başka bir şeyin, yakın akraba evlilikleriyle aktarılan bir hastalığın pençesine düşmüşlerdi.” Romanın ‘kız’ kahramanı Calliope büyüdüğünde çiftcinsiyetli olduğunu öğreniyor. Kaderini belirleyen an, onu eksiksiz bir dişi haline getirecek olan ameliyatı reddetmesi.
Çiftcinsiyetliliğin sadece cinsel değil, kültürel bir melezliği de simgelediği ‘Middlesex’i büyük yapan şey, olasılıkların büyüleyiciliğini sergilemesi. Cal, sunulana boyun eğmek yerine ‘Ben kimim?’ diye soruyor… Aynaya baktığımda ne görüyorum, kadın mıyım, erkek mi? Beni ben yapan genlerim mi, yoksa seçimlerim mi? İçinde yaşadığım toplumun ve ailemin tercihleri beni ben yapmaya yetseydi, bir kız gibi yetiştirildiğim için kadın olmayı istemem gerekmez miydi? Şimdi onlardan bağımsız hareket edebilecek miyim? Özgürlük kararını vermek kolay, ya bunu gerçekleştirmek?
Ameliyatı üstlenen Dr. Luce kitapta Lucifer’a, yani ‘ışığı taşır gibi görünerek insanı karanlığa sürükleyen’ Şeytan’a benzetiliyor. İyi niyetlerle de olsa, Cal’in soru sorma, seçim yapma ve seçimlerinin sorumluluğunu üstlenme hakkını elinden almak istediği için…
Atraksiyon ve karakter zengini ‘Middlesex’, ülkeleri darmadağın eden tragedyaları bile şen şakrak bir dille anlatıyor. Hüzünlü, komik, iç gıcıklayıcı… 14 yaşında ameliyat masasından kaçan Cal kendini keşfetme sürecinde bir sürü macera yaşıyor. Sakallı kadın olarak denizkızları ve başka hilkat garibeleriyle birlikte bir sirkte çalışıyor mesela. Sonra ‘Türklerin şehri’ Berlin’e yerleşiyor. Hiç konuşamadığı ama genlerinin hatırladığına inandığı bir lisanı işitmek; lahmacun, bulgur pilavı ve kebap yemek istediği için…
Tam 41 yaşında, melezliğin hoşgörüsüzlük karşısında insana bahşedilmiş en büyük lütuflardan olduğunu anlayınca veriyor kesin kararını; ne olarak dünyaya geldiyse öyle yaşayacak, yani varlığını tek bir aidiyete indirgemeyecek, genlerini ve kültürünü dezavantaj değil avantaj olarak kabul edecek, bir melez kalacak… Heteroseksüel bir erkeğin, Jeffrey Eugenides’in ‘hermafrodit bir yazar’ olma sürecinde yarattığı Cal olarak… Bursa’da doğup Detroit’te büyümüş, görünüşte bir kadına benzeyen ve varla yok arası penisine rağmen aslında erkek de olduğu için kadınları seven bir erkek… Türk, Rum ya da Amerikalı değil, kadın ya da erkek değil, sadece Cal.
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Gerçekten hakettiği ilgiyi görememiş bir kitap, arada kayboldu gitti. Üstelik Türk okuruna bu kadar yakın bir kitap olmasına rağmen insanları yakalayamadı. Okuduğum en güzel kitaplardan biri. Dili, tarzı, kurgusu, mizahı, dokunaklılığı ve konusu gerçekten sıradışı. Bana bu kitabı yeniden hatırlattığınız için teşekkürler:)
Merhaba,
Yazıyı okuyunca yıllar önce (2006’da) yazmış olduğum bir yazımı hatırladım. Bu sıradışı hikâyenin Bursa’ya, dağ köylerine, kozacılığa kadar dayanıyor olması çok ilgimi çekmişti. Ancak pek çok eser gibi, bence o da bir kenarda kaldı. Dilimize kazandırıldığını yazınızdan öğrendim, hemen tedarik edip tekrar okumakta fayda var. Heyecanlandım…
http://dilemmagkc.blogspot.com/2010/03/middlesex-bursada-baslar.html
Selamlar
Yorum yaptığınız için ve yazınızın linkini gönderdiğiniz için teşekkürler. Çok kitap çıkıyor son yıllarda, ama reklam gücü olan yayınevlerinin kitaplarından her yerde söz edilirken. çok önemli bazı kitaplar tamamen es geçiliyor. Middlesex de bunlardan biri. Egoist Okur’u açmamın sebebi de biraz bu. Göz ardı edilmemesi gereken kitapların da bir yeri, adresi olsun diye :)
Göz ardı edilen değerli kitaplar kalmaması dileğiyle o zaman…
Egoist Okur’u takipteyim.
Selamlar
Sevgiler :)
Cal’ın hikayesini merak ettim doğrusu …
Teşekkürler Gülenay, sıradışı hikayesiyle çok farklı bir kitap önerisi bu :)
Teşekkür ederim tatlım :) Solmaz Kamuran sayesinde keşfetmiştim bu kitabı ben.
İmkanımız olsa kitabın arka kapağına bu yazıyı olduğu gibi koyardık. Ellerinize sağlık.
Teşekkürler çok sevgili Domingo :)