Nabokov’dan bir test: Gerçekten iyi bir okur musunuz?
Posted by gülenay börekçi on February 13, 2013 · 1 Comment
Maria Popova’nın sitesinde okudum, Geçen hafta Nabokov’un 1969’da BBC’ye verdiği bir röportaj arşivlerden bulunup çıkarıldı. Yer yerinden oynamadı şüphesiz ama benim gibi tutkulu hayranlar için hediye gibi bir şeydi. Nabokov’un Edebiyat Dersleri’nin minimalize edilmiş hali sanki. Popova, röportajı destekleyecek bir şeyler de bulup çıkarmış Nabokov’un Edebiyat Dersleri kitabından. Adamımız zaman zaman ders verdiği edebiyat öğrencilerine bir soru yöneltir, daha doğrusu iyi okur olup olmadıklarını anlayabilmeleri için bir egzersiz yaptırırmış. Şöyle ki…
Nabokov’dan bir test: Gerçekten iyi bir okur musunuz?
Nabokov zaman zaman öğrencilerine bir soru yöneltir, daha doğrusu iyi okur olup olmadıklarını anlayabilmeleri için bir egzersiz yaptırırmış. Şöyle ki…
Önce öğrencilerine bir liste verir ve içlerinden iyi bir okurlara uygun olabilecek dört tanesini seçmelerini istermiş. Korkmayın, zor bir test değil, birkaç saniyede siz de yapabilirsiniz.
Okur, bir kitap kulübünün üyesi olmalıdır.
Okur, kadınsa kadın, erkekse erkek ana karakterle özdeşleşmelidir.
Okur, kitaptaki toplumsal-ekonomik ya da tarihsel açıya yoğunlaşmalıdır.
Okur, içinde eylem ve diyalog olan bir yapıtı olmayan yapıta tercih etmelidir.
Okur, bir filmdeki kitabı görmelidir.
Okur, filizlenen bir yazar niteliği taşımalıdır.
Okurun hayal gücü olmalıdır.
Okurun hafızası olmalıdır.
Okurun sözlüğü olmalıdır.
Okur sanatsal duyuma sahip olmalıdır.
Öğrencilerin cevapları çoğunlukla duygusal özdeşleşme, eylem, toplumsal-ekonomik ya da tarihsel açı üzerinde dolanıyormuş. Ama tabii Nabokov’a göre iyi okur son dört maddeye uygun kişiymiş aslında. Yani hayalgücüne, hafızaya, sözlüğe ve sanatsal duyuma sahip kişi…
Şöyle de diyor Nabokov:
“Garip ama işin aslı okumakta değil, yeniden okumakta… İyi bir okur, büyük bir okur, etkin ve yaratıcı bir okur yeniden okuyan kişidir. Neden böyle olduğunu, söyleyeyim… Bir kitabı ilk kez okuduğumuzda, gözlerimiz soldan sağa, satırdan satıra, sayfadan sayfaya harıl harıl çalışır. Ve bu karmaşık fiziksel edim, kitabın ilişkili olduğu zamanı ve mekanı öğrenme süreci sanatsal hayranlıkla aramıza girer. İçeriği ne kadar yoğun ve derin olursa olsun, bir tabloya baktığımızda mesela, gözlerimizi bir yere yetişecekmiş gibi durmadan hareket ettirmek zorunda değilizdir. Zaman unsuru, tabloyla daha ilk bağlantıda devreye girmez. Oysa bir kitabı okurken, kendimize içine girmek için zaman tanımamız gerekir. Kitabın bütün ayrıntılarını özümseyebilmemiz için tabloya bakan ve gördüğünün keyfini çıkaran gözlerimize benzer belirli bir fiziksel organımız yoktur. Bizim için elimizdeki kitap, ancak ikinci veya üçüncü, dördüncü okuyuştan sonra tıpkı bir tablo gibi kolayca içine girilebilir bir şey haline gelir. Gene de fiziksel gözü, evrimin o muhteşem başyapıtını, evrimin daha muhteşem bir başyapıtı olan zihinle karıştırmayalım. Bir kitap, roman yahut bilimsel bir yapıt, ne olursa olsun (bu ikisi arasındaki fark sanıldığı kadar belirgin değildir), önce zihni etkileyecektir. Zihin yahut beyin, yani sızlayan omurganın zirve noktası, bir kitabı algılamak için kullanabileceğimiz tek organımızdır, en azından olmalıdır.”
Gülenay Börekçi
Not: Sualtındaki Alice, Elena Kalis‘in fotoğrafı.
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Güzel olan Nabokov’un ““Garip ama işin aslı okumakta değil, yeniden okumakta… İyi bir okur, büyük bir okur, etkin ve yaratıcı bir okur yeniden okuyan kişidir. ” cümlesini bilmeden onun kitaplarını hep birden fazla okumuş olmam. :) Bu da benim için hoş bir durum. Elbette diğer okuduğum yazarların kitaplarına da haksızlık etmemeliyim ama söz konusu Nabokov olunca eşikten atlamadan da duramıyorum.