Egoist okur

Timur Vermes: “Canavar diye bir şey yok, biz varız!”

Bir süre önce NTV Yayınları’ndan çıkan Hatasız Düşünme Sanatı‘nda nesnelere yüklediğimiz anlamlarla ilgili enteresan bir anekdot anlatılıyordu: 1990’larda toplumsal psikolojinin önemli isimlerinden Paul Rozin, rastgele seçilmiş bir grup deneğe mecbur kalsalar bir zamanlar Hitler’e ait olduğu bilinen bir kazağı giyip giymeyeceklerini sormuş. Denekler, defalarca yıkanıp temizlenmiş de olsa böyle bir şeyi katiyen giymeyeceklerini söylemiş, dolayısıyla “Hitler’in kazağını giyer miydiniz” sorusunun cevabı itiraz kabul etmez bir “Hayır!” olmuş. (Yazmıştım, buradan okuyabilirsiniz.)

Macar asıllı Alman yazar Timur Vermes, asla Hitler’in kazağını giymeyeceğini söyleyen ama fikirlerini farkına bile varmadan savunabilenlere O Geri Döndü adlı ilk romanında bir nevi yüzleşme imkânı sunuyor. Çünkü Vermes’e göre, geçmişi değerlendirirken kendimizi masumlaştırmayı ve “Bir canavarın, süper güçlerini kullanarak bizi korkunç şeyler yapmaya sevkettiğine inanmayı” tercih ediyoruz. Kötü haber şu: Canavar diye bir şey yok, biz varız…

Çok uzun yıllar gölge yazar olarak çalışan Timur Vermes’le yazmaya Mersin Taşucu’nda başladığı, yayınlandıktan sonra şaşırtıcı satış rakamlarına ulaşan ama eleştirmenleri de ikiye bölen romanını, Hitler’i ve öteki canavarları konuştuk.

Hitler’in kazağını giyer miydiniz?

Dünyanın ilk şişme kadınının mucidi: Adolf Hitler

Kem Bakış: İran minyatürlerinde Hitler ve Naziler

O Geri Döndü’nün kısa özeti

Nasıl oluyorsa oluyor, Hitler 1945 ‘de ölmüyor ama derin bir uykuya dalıyor. 66 yıl sonra Uyuyan Güzel, doğrusu uyuyan canavar misali terk edilmiş bir arazide gözlerini açtığında savaşın bittiğini, yanında en sadık silah arkadaşları da dahil hiç kimsenin kalmadığını fark ediyor; yanında sevgilisi Eva bile yok. Dahası sokakta rastladığı kimse Nazi selamı vermiyor. Hele bir televizyon haberinde, Almanya’yı artık Angela Merkel adında bodur ve tıknaz bir kadının yönettiğini görünce çılgına dönüyor. Şaşkın diktatör, ülkesini “doğru yola” sokmaya kararlı, bunun için medyaya ihtiyacı var. Böylece yepyeni bir kariyere adım atarak önce YouTube’da kendini gösteriyor, sonra Türk-Alman yapımı bir reality show’da şöhret oluyor. Fark ediyor ki dünya en az eskisi kadar “müstehzi, arsız, başarıya hasret” bir yer; insanlar da sosyal medyanın zirveye taşıdığı bu yeni şöhretin peşinde. Gerçi pek istenen bir şöhret de sayılmaz bu, çünkü kimliğini itiraf etse bile kimse ona inanmıyor. Büyük bir öfkeye kapılan Hitler de korkunç planını bir an önce uygulamaya sokarak ölümcül darbeyi vurmaya hazırlanıyor…

Timur Vermes, romanı yazmaya Taşucu’nda başladı

Romanınızı yazmaya Türkiye’de tatil yaparken başlamışsınız…

Ailemle hep Türkiye’de tatil yaparız, bu tatillerden birinde Taşucu’nda kalıyorduk. Niye yazdığımı soruyorsanız, eğlenceli olacağını hissettim. Ben tembel bir yazarım, içime sıkıntı vermeye başlarsa elimdeki işi kolayca bir kenara bırakabiliyorum.

O Geri Döndü” gibi bir hikâyeye nasıl karar verdiniz?

Bir yanılgıyla başladı her şey. Taşucu’nda dolaşırken, kullanılmış kitaplar satılan bir tezgahta Hitler’in “Kavgam” kitabının yanında “İkinci Kitap” adlı bilmediğim bir Hitler kitabı gördüm. Uydurma bir şey sandım önce ve şöyle düşündüm: “Biri Hitler’in ağzından ikinci bir ‘Kavgam’ yazmışsa, ben de bir üçüncüyü yazabilirim.” Hemen çalışmaya başladım. Çok absürt bir olaydı, çünkü benim hayali zannettiğim kitap meğer Hitler’in yıllar sonra ilk kez yayınlanan makalelerinden oluşuyormuş. Bunu bilseydim, muhtemelen bu romanı yazmamış olurdum.

Bir röportajınızda “Hitler’le ilgili çok şey okuyoruz ama okuduklarımız hep aynı Hitler’in versiyonları” demişsiniz. Bunu anlatır mısınız, sizce neden “canavarlara” ihtiyaç duyuyoruz?

Canavarlardan yararlanmaya bayılıyoruz, çünkü bu kullanışlı bir şey. Geçmişte yaşananlar hiçbir zaman bizim suçumuz değilmiş gibi geliyor bize; bir canavarın, süper güçlerini kullanarak, bizi korkunç şeyler yapmaya sevkettiğine inanmayı tercih ediyoruz. Ve olaylarda kendi sorumluluğunuzu aramaktan, yüzleşme çabasından vazgeçiyoruz. Halbuki canavar diye bir şey yok. Belki bir tek Anders Breivik… Norveç’teki ırkçı eyleminde, tek başına sayısız insanı katletmişti.

“Bir sonraki Hitler’in adı Hitler olmayacak”

Romancı bir bakıma karakterlerini anlama çabasındaki kişidir. Siz böyle bir çaba içinde buldunuz mu kendinizi, mesela yazarken herhangi bir şekilde Hitler’e karşı bir nevi empati hissettiniz mi?

Empati mi? Yok canım! Ama açıkçası başlangıçta beklediğinizden daha az tiksinti hissediyorsunuz. Her şey anlam kazanıyor, taşlar yerine oturuyor… Anlıyorsunuz ki söz konusu kişi canavar falan değil, insanlık dışı fikirleri olan bir insan. Kendini dâhi zannediyor, zamanla başkaları da onun bir dâhi olduğuna inanmaya başlıyor. Karşılıklı bir etkileşim bu; insanlar ona inandıkça o da dehasından emin hale geliyor. Ama dedim ya, neticede Hitler sadece insanlık dışı fikirleri olan bir insandı ve kimse Alman halkını ona oy vermeye zorlamadı. Kendileri seçtiler, peşinden kendileri gittiler; her şey onların özgür iradesiyle gerçekleşti.

Yazmadan Hitler hakkında araştırma yaptınız mı ?

Pek değil. ‘Kavgam’ı ve birkaç biyografisini okudum, o kadar. Protokol toplantılarında ve sohbetlerinde kimlerle neler konuştuğuna da baktım. Sonra şunu fark ederek rahatladım: Ele aldığım konunun her ayrıntısını bilmek zorunda değildim, beğenilmeyi, başkaları tarafından önemsenmeyi ne kadar çok istediğini görmek romana başlamam için yeterliydi.

Günümüze gelirsek; “Hitler’den ne kadar farklı olduğumuzu söyleyerek içimizi rahat ettiremeyiz. Gerçekte Hitler zihinlerde varlığını sürdürüyor” diyorsunuz.

Öyle. Üstelik bir sonraki Hitler’in adı Hitler olmayacak ve görünüşü kesinlikle ona benzemeyecek. Günün birinde bir hareket başlayacak ve buna katılan insanlar iyi bir amaçları olduğunu düşünecek, o güne kadar yapılanlardan tamamen farklı bir şey yaptıklarını sanacak. IŞİD’in teröristlerine bakın; inandıkları şeyi yanlış bildikleri için bir sürü insanı katlediyorlar. Bu işler ne yazık ki böyle yürüyor.

Hitler bu romanı okusa şöyle derdi: “Gülecek bir şey göremiyorum!”

66 yıl sonra günümüz dünyasında uyanan Hitler sizin romanınızda bir medya şöhreti olduktan sonra Türk-Alman ortak yapımı bir programda rol bile kapıyor…

Geçmişte Hitler tekti, kimseye benzemiyordu Günümüzde de öyle. Dolayısıyla, yolda yürürken birinin ona “Hey ahbap, sen Hitler’e ne kadar benziyorsun, bizim programdaki Hitler parodilerinde oynasan acayip inandırıcı olursun” demesinden doğal ne olabilirdi?

O Geri Döndü” eleştirmenleri ikiye böldü. Bazıları bu hassas konuda mizah yapmayı doğru bulmadı…

Sanırım, o sert eleştirileri yazanlar romanımı aslında çok eğlenceli buldular ama sonra bir an düşünüp kendilerine geldiler. Almanya’da birçok kişinin -ve tabii birçok eleştirmenin- nasıl sanat üretileceği konusunda son derece katı fikirleri var. Nelerin okunabilir olduğunu da kendilerinin belirleyebileceğini sanıyorlar. Onlara göre, eğlendiren bir roman, niteliğine bakılmaksızın şüphe uyandıranlar kategorisine giriyor.

Son sorum… Adolf Hitler romanınızı okusaydı ne derdi?

“Gülecek bir şey göremiyorum.”

“Gölge yazarlıktan vazgeçmem” 

Timur Vermes çok uzun yıllar bir gölge yazar olarak çalıştı. Yani ünlü ünsüz birçok kişi için roman yazdı. Onunla bu konuyu da konuştuk…

O Geri Döndü”nün şaşırtıcı başarısından sonra gölge yazarlığı sürdürecek misiniz?

Şu ara başkaları adına kitap yazmıyorum ama gölge yazarlıktan tümüyle vazgeçeceğim anlamına gelmez bu.

İyi tarafları ve kötü tarafları nedir gölge yazarlığın?

Açıkçası ben sadece iyi taraflarını söyleyebilirim, kötü tarafı yok. Bir hikâye icat etmenize gerek kalmıyor, karakterler belli. Elinizdeki tüm malzemeyi yeni bir bakış açısıyla ve uygun üslupla yeniden kurguluyorsunuz ve üç ay sonra işiniz bitmiş oluyor. Hayır, gerçekten gölge yazarlığı kötüleyemem, bu işi seviyorum.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments