Egoist okur

Alper Canıgüz: “Cehennem aynada başlar”

Alper Canıgüz, şu hayatta en sevdiğim insanlardan biridir. Kızmışlığım, küsmüşlüğüm de olmuştur ona ama hayatımda yeri ayrıdır, çok severim. Müzik zevki bana uyan kişilerdendir bir kere. Didiklemeyi, olmayacak yerde alelacayip hazineler bulmayı sever, sayesinde çok şarkı keşfettim o yüzden. Ortak saplantılarımız var sonra, say say bitmez. Peter Sellers mesela, o muhteşem Pembe Panter’ler ve diğerleri… Bir filmin jeneriğini otuz kere seyredip üzerine beş saat konuşur mu insan, biz konuşmuşuzdur. Bir de Alper’i dinlemek güzeldir. Konuşurken de “yazar” çünkü. Ürkütücü, karanlık, hazin ama komik hikayeler anlatır; ilham verir…

Kitaplarına gelince… Biri psiko-absürd romantik komedi ‘Tatlı Rüyalar’, ötekiyse matrak polisiye ‘Oğullar ve Rencide Ruhlar’… Gizliajans da var aslında. Ama onunla başım pek hoş değil, o yüzden hep son anda geliyor aklıma. (Önemli not: Lütfen yukarıdaki “komedi” ve “matrak” kelimelerine itibar etmeyiniz. Alper Canıgüz acayip ve kendine has bir şekilde romantik olabilir ama komik veya matrak gibi sözcükler onun dünyasında sürekli biçim ve anlam değiştirir. Gülerken niçin bir anda kalbinizin tarifsiz bir acıyla dolduğunu siz bile anlayamazsınız.)

Oğullar ve Rencide Ruhlar’ın kahramanı, büyüyünce etrafındaki katlanılmaz yetişkinlere benzeyeceğini düşünerek şimdiden içi ürperen beş yaşındaki ‘küçük varoluşçu’ Alper Kamu. Albert Camus’yü çağrıştıran adına ihanet etmeyerek “Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar” diyor.

Şimdi de öyle diyor. Biz onu ilk okuyalı on yıl oldu ama o aynı. Nereden mi biliyorum, Cehennem Çiçeği’nden… Alper Kamu’ya hasta olduğumu bilen Alper ısrarlarıma dayanamayarak sonunda Cehennem Çiçeği’ni elime tutuşturdu.

Bir ipucu: Bu pedo-kriminolojik kara komedinin cümlesi de unutulmaz… “Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür.”

Anlayacağınız, onca yıldan sonra değişen bir şey yok; Alper hâlâ beş yaşında ve hâlâ karanlık, kasvetli, yaralayıcı biri. Spoiler’a giriyor mu bilmiyorum; beni yer yer çok güldüren ama sürekli olarak huzursuz etmeyi, irkiltmeyi, en fenası üzmeyi başaran bu romanın finali unutulur gibi değil…

Ama şimdi röportajımızı okuyun. Veya boşverin, okumayın. Onun yerine bir an önce Cehennem Çiçeği’ne başlayın. “Lütfen yeni bir Alper Kamu yaz” diye yıllardır Alper’in başının etini yediğim için bana teşekkür edeceksiniz.

Gülenay Börekçi

Eklektik Efkar: Alper Canıgüz’den sevgili mazoşist ve egoist okurlara

alper caniguz egoistokur gulenay borekci cehennem cicegi

Cehennem çiçeği: Pedo-kriminolojik kara komedi

Alper Kamu’yu neden bu kadar seviyoruz?

Karanlık bir tarafı var elbette, bu yüzden belki ama takdir edersiniz ki epey esprili de olabiliyor. Üslubunun yanı sıra, galiba hepimizde varolan “dile getirebildiğimizden daha fazlasını bildiğimiz” duygusunu da kaşıyor kendisi, beş yaşında bir düşünür-dedektif olarak. Ama bunlar tahmin tabii, herkesin kendince bir nedeni olabilir.

Alper Kamu, Albert Camus’yla akraba denebilir mi? Ne tür bir akrabalık bu? İçindeki varoluşçu nasıl biridir, dünyaya nasıl bakar, insanlara karşı neler hisseder?

Alper Kamu aslen kurgu bir karakter. O yüzden hikayenin dışındaki hayatı hakkında ben de fazla bir şey bilmiyorum. Duygusal açıdan içedönük, düşünsel açıdan dışadönük, kökleri yalnızlık duygusuna dayanan bir isyan duygusu taşıyan, savunma mekanizması olarak mizahı kullanan bir kardeşimiz olduğunu söyleyebiliriz galiba.

Seninle arası nasıl Alper Kamu’nun? (İkinizin de adı Alper sonuçta, bunu fark etmemek mümkün değil.) Ben bazen ondan kaçmak, kurtulmak istiyormuşsun gibi geliyor bana.

Alper Kamu hikayelerinde farklı türden bir duygusal yoğunluk yaşadığım doğru. Cehennem Çiçeği’nin hikayesini daha ilk kitabı yazarken kurgulamıştım aslında. Hem seri kitap yazarına bağlamak istemediğimden, hem de belki dediğin nedenlerden araya dokuz sene girdi işte. Alper Kamu ismini kullanmak konusunda endişelerim vardı. Evet, tam da benim adım Alper olduğu için… Hikayenin otobiyografik okunmasını istemiyordum. Bu küçük Şeytan’ın kendisini bize bu isimle tanıtabileceğine sonunda ikna oldum ve kullanmaya karar verdim. Böyle yapmam konusunda Murat Menteş’in ısrarları da önemli rol oynadı.

Kitabın adı neden Cehennem Çiçeği?

Bütün çocuklar çiçektir tabii ama hepsinin bahar çiçeği olduğunu düşünmemek lazım, bizimkisi de işte, cehennem çiçeği.

Tatlı Rüyalar için “psiko-absürd romantik komedi”, Gizliajans içinse “kozmo-absürd romantik komedi” dedik. Alper Kamu’nun maceraları için ne demek lazım?

Bilmem ki? Pedo-kriminolojik kara komedi belki.

“Edebiyatın, yeri başka hiçbir şeyle doldurulamayacak bir mutluluk kaynağı olduğunu unuttuğumuz doğrudur. Bunda muhakkak ki, televizyon, internet falan gibi ‘rakipler’ kadar biz yazarların da sorumluluğu vardır” demişsin bir röportajda…

Diğer kitaplar, yazarlar hakkında atıp tutmayı çok şık bulmam aslında. Ben sevmediğimi fark ettiğim kitapları bir kenara bırakır, seveceğimi umduğum bir başkasına başlarım. O yüzden sevmedim diyebileceğim pek fazla kitap yoktur. Unuturum çünkü. Çok şaşırıyorum 600-700 sayfalık kitabın neredeyse her kelimesini bilip, çok kötü olmuş falan gibi yorumlar yapan insanlara. Hani edebiyat eleştirmeni değilsin, kültür muhabiri değilsin… Sevmediysen niye hatmettin kardeşim kitabı satır satır; silah zoruyla mı okuttular? Bırakıvereydin. Çok acayip hakikaten. Şu ya da bu nedenle beni açmamış kitapların ortak özelliklerini şöyle bir düşünmem gerekirse, edebiyattan ziyade edebiyat taklidi yaptıkları hissiyatına kapıldıklarım olduğunu söyleyebilirim herhalde.

Türkiye’de yapılan edebiyatı değerlendirirken en büyük sıkıntının okuduğun şeyleri ilginç bulmamak olduğunu fark ettim. İlginç nedir? Sana göre hangi yazarlar ya da hangi kitaplar ilginçtir? Mesela bir Nobel’in olsaydı, onu kime verirdin?

İlginçlik çok önemli bir ölçüt ve bence dramatik bir eser için gerekli, ama yeterli olmayan bir koşul. Bu yüzden bunu bir eksiklik olarak tespit ettiğimizde dile getirmek yerinde olsa da, salt ilginçlik üzerinden bir edebiyat değerlendirmesi yapmak yetersiz kalır. Kitap kapaklarımın tasarımını da yapan sevgili dostum Murat Yılmaz bir keresinde şöyle bir şeyler söylemişti: Şimdi Beşiktaş Meydanı’na bir kamyon tezek döksen, bu da bir yanıyla enteresandır ama güzel olduğunu söyleyemezsin… Yazar saymaya gelince biraz tedirgin oluyorum çünkü okumadığım pek çok değerli yazar bulunduğundan eminim. Son dönem edebiyatçılarından Murat Menteş, Emrah Serbes, Hakan Günday, Hakan Bıçakcı hem ilgi çekici hem değerli eserler veriyorlar. Cem Akaş’ı, Can Kozanoğlu’nu da severim. Kişisel Nobel’imi ise Murat Uyurkulak’a verirdim hiç düşünmeden.

Kötülük nedir diye soracağım şimdi nedense ve tabii şu: Cehennem neresidir?

Kötülüğün binbir türü olsa da, hepsinin temelinde bencillik ve benmerkezcilik yatar diye düşünüyorum; en “toplumcu” saiklerle yapılanların bile… Cehennem nerelere kadar uzanır bilemem ama sanırım aynada başlar.

Cehennem Çiçeği’nin finalinde bir yüzleşme var. O yüzleşme senin evreninde neye tekabül ediyor?

Vicdan azabına.

Aşk da var Cehennem Çiçeği’nde. Ama o aşk da bir acayip aslında, ne bileyim Alper’i bir saniye bile mutlu etmeyen bir aşk…

Mutlu aşk yoktur. Bu lafı şu an senin sorun üzerine şu anda bulmuş olsam ne kadar olağanüstü olurdu değil mi?

Hakikaten öyle olurdu. Gerçi bir şeyler söyledin aslında, mesela az önce cehennemin başladığı yere dair söylediğin şey müthişti… Geçelim bunu. Daha yuvarlak bir soru: Edebiyatta kahramanların kimler?

Bu soruya edebiyatçıları değil de bazı roman kahramanlarını sayarak cevap vermeyi daha uygun bana göre. Aklıma bir çırpıda gelenleri sayayım: Jean Valjean, Heathcliff, Raskolnikov, Gregor Samsa, Holden Caulfield, Alyoşa ve Ivan Karamazov, Edmond Dantes, Jean de Pardaillan… Gider böyle.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments