“Çocukları eğlendirebiliyorsam, ‘çatlak’ lakabı iltifat sayılır”
Önceleri Mavisakal grubunun solisti olarak, sonra da solo işleriyle tanıdığımız müzisyen Genç Osman Yavaş’ın nefis çocuk kitapları yazdığını bilmiyordum. Momo’nun Kitap Fabrikası’nın biricik sahibesi Gökçe Gökçeer’in yazısından öğrendim. Ve vakit yitirmeden Genç Osman Yavaş’la bir röportaj yapmaya karar verdim. Müzisyenlerle kitap konuşulmaz diye bir kural yok sonuçta. Hele çocuk kitapları yazan müzisyenlerle konuşmak şart :)
İşte biricik yeğenlerini eğlendirmek için başladığı masal anlatıcılığını şimdilerde yazdığı kitaplarda sürdüren Genç Osman Yavaş’ın kitaplarına ve “uydurukçu” kahramanına dair anlattıkları…
Unutmadan; Yavaş röportajın sonunda en sevdiği çocuk kitaplarının bir listesini de verdi. Aralarında adlarını bile duymadıklarım var ama aramaya, okumaya şimdiden başladım.
Gökçe Gökçeer yazdı: Çok acayip bir amca ve arkadaşı zebra!
Fotoğraf, Kürşat Bayhan imzasını taşıyor. Genç Osman Yavaş’ın kitaplarındaki çizimlerse Nalan Alaca’ya ait.
Genç Osman Yavaş: “Karakterimin anlattıklarına inanmaktan başka çareniz yok…”
Yeğenleriniz için yazdığınız “Amcam ve Ben” dizisinden dizinizden söz edelim mi? Bildiğim kadarıyla iki kitap çıktı; “Havaalanında Bir Zebra” ve “Restoran Macerası”…
Evet, iki kitap çıktı. Ama şimdilik sadece yeğenlerime anlattığım ve kıyıda köşede kâğıda dökülmeyi bekleyen bir sürü uçuk kaçık macera daha var. Özünde Elif’le Peri’yi eğlendirmek amacıyla, bir de ‘acaba amcamın anlattıkları gerçek mi, yoksa uyduruyor mu’ diye gelgitler yaşadıklarını görmeyi sevdiğim için uydurduğum hikayeler bunlar. Çocuklar hikâye dinlerken biz yetişkinlerin artık nedense göstermeye utandığımız türden çok samimi tepkiler veriyorlar. Zaten benim için hikâye anlatmanın en güzel yanı, dinlerken yeğenlerimin yüz ifadelerindeki değişimleri seyretmek…
Kahramanınız nasıl doğdu?
Zebra mı? O aslında bir ihtiyaçtan doğdu. Yeğenlerime ne okusam, ne anlatsam, onları nasıl oyalasam diye düşünürken, kendimi bir hikâye anlatırken buldum.
Anlattığınız o “çatlak” amca siz misiniz? Böyle dediğim için özür dilerim ama karakter çok tatlı olmakla birlikte bayağı uydurukçu…
Birincisi, doğru tahmin ettiniz, bu hikayelerin içinde ben de varım. Uydurukçuluğuna gelince; esas kahramanımız Zebra’nın geçmişi hakkında pek bilgi sahibi değiliz zaten, dolayısıyla amcanın anlattıklarına inanmaktan başka çaremiz yok. İşin aslı onun çatlaklığını ben de seviyorum… Düşünsenize; çocukken masalları çok seven birçok kişi onları artık hatırlamıyor bile. Günlük hayatın zorlukları, tatsızlıkları bu kadar ağır basarken, çocuklarla çocuk olmam ve zaman zaman hayal âlemine balıklama dalabilmem beni çatlak yapıyorsa, üstüne üstlük bu şekilde çocukları ve bazı büyükleri eğlendirebiliyorsam, ‘çatlak’ lakabını iltifat olarak kabul ederim.
O halde amcanın bazı şeylerden söz ederken azıcık attığını kabul ediyorsunuz…
Mümkün tabii! Karakterim sınırları zorlayabiliyor. Ama aslında bize “doğru” olarak sunulan bazı şeylerin esasen ne kadar eğreti, ne kadar yanlış olduğunu anlatmak istiyordum sadece. Bunun için gerekirse ve işe yarayacaksa, her şeyi baş aşağı gösterebilirim.
Yazarlık tuhaf şey, yalancı bir karakteri anlatırken siz de yalanlar uydurmak zorundasınız. Uydurmak işin eğlenceli yanı mı yoksa zor yanı mı?
Artık çok fazla gülmüyorsak ve hayatın eğlenceli taraflarını neredeyse unutmaya başlamışsak, ‘uydurmak’ elbette çok zor. Ama tutunabildiğiniz, keyif aldığınız şeyler varsa, çok da zor olmuyor.
Sizin evreninizde hangi yalanlara izin var, hangilerinden uzak durulmalı?
Bu çok zor bir soru. Mümkünse o an için en zor görünen yolda, hiçbir yalana başvurmadan, yani dürüstlükle ilerlemek, sonra da bunun verdiği ‘kuş gibi hafiflik’ hissiyle uçmak en güzeli. Beni en mutlu edecek yol bu olurdu. ‘Yalan’ kısmım galiba bunun devamında başlıyor. Artık altında ezilebileceğim bir şey kalmayınca, büyük bir vicdan rahatlığı ve mutluluk hissiyle hikâyelerimdeki devasa nesneleri minicik taşlarmışçasına sağa sola fırlatmaya başlayabiliyorum. Hayatımı güzelleştiren kuyruklu yalanlarım oluveriyor bunlar.
Amca’ya bayılmamızın bir sebebi dünya tatlısı biri olmasıysa, ikinci sebebi hayvanları çok sevmesi. Bu dünyayı hayvanlar için de yaşanacak bir yer haline dönüştürmek konusunda çocuk edebiyatına epey iş düşüyor desem, katılır mısınız?
Kesinlikle katılıyorum. Ebeveynler çocuklarını korumak adına onlara hayvanların “cısss, kötü!” olduklarını anlatıyor ve bu şekilde çocukların hayvanlardan korkmasına sebep oluyor. Bu yüzden, çocuklara hayvanları güzel bir şekilde anlatmak çok önemli… ‘İnsanı yalanlarına bağımlı kılan türden bir uydurukçu’ olduğum kısmına gelince; doğru, yeğenlerim beni gördükleri her yerde “Hadi sonra ne olduğunu anlatsana!” diye sıkıştırıyor. Demek ki gerçekten de bağımlılık yapan bir tarafı varmış uydurukçuluğumun.
Çeviriler de yapıyorsunuz. Neden Goethe ve Rilke?
Çevirmenlikte de, müzisyenlikte de okullu değil alaylıyım. Haliyle beni zorlayacak her şey ilgimi çekiyor. Müzikte elime geçen her enstrümanı çalmayı öğrenmek istiyorum mesela. Edebiyatta da böyle oluyor. İsviçre’de doğup büyüdüm, Almanca biliyorum ve bu dili Türkçe’ye çevirirken ne kadar ileri gidebileceğimi de görmek istiyorum.
Kitapların sonunda, kare kodlar aracılığıyla ya da internetten dinlenecek şarkılar var. Sözleri de, müzikleri de kendisi yazmış. “Böyle bir düşünce yoktu aklımda ama sonra, çocukken böyle bir şeyin beni ne kadar mutlu edeceğini düşününce üşenmeyip şarkı da yazdım ve haliyle bunu yaparken çok eğlendim” diyor.
“İnsan tutkusunu bulduktan sonra ondan ayrılmamalı”
Bir Mavisakal geçmişiniz var. “Gökyüzü Masmavi” adlı bir solo albüm de çıkardınız. Müzikle ilişkinizi anlatır mısınız?
Babama arkadaşlarının bir gitar hediye etmesiyle başladı her şey. Nasıl kimileri, yakın çevresinde birileri ona “boksör” dedi diye boksör oluyorsa, ben de etrafımda bir gitar bulunduğu için müziğe bulaştım. Evet, Mavisakal, solist olarak dahil olduğum ‘Kan Kokusu’ albümüyle ‘efsane’ sayılıyor, 2012 tarihli solo albümüm ‘Gökyüzü Masmavi’ bugün hâlâ dinleniyor ve bunlar beni inanılmaz mutlu ediyor. Öte yandan müziğe büyük bir aşkla bağlı olsam da hiçbir zaman iddialı olmadım. Ama şu var: İnsan tutkusunu bulduktan sonra ondan ayrılmamalı. Zihne de bedene de bundan iyi gelen şey yok.
Burada bize esas şaşırtıcı gelen şu sanırım: Rock müzisyenlerinden daha karanlık kitaplar yazması bekleniyor. Oysa siz iki şeker çocuk kitabıyla çıktınız okur karşısına…
1990’larda kimi müzisyenler sırf imaj uğruna yaz sıcağında deri ceketle “kameralara yakalandılar” Bodrum sahillerinde. Yani rockçı da olsa birçok insan istediği gibi bir hayat sürmüyor. Ben mecbur olduğum şeyleri değil, içimden gelenleri yapıyorum. “Madem rock’çıyım, bana şöyle her şeyi yerden yere vuracağım bir kitap yakışır” düşüncesiyle yazsam, sadece piyasaya bir ‘zoraki’ eser daha eklenmiş olurdu. Ah, o kaygılar! İnsan kesinlikle mecburiyetleri bir kenara itip kendi seçtiği yoldan devam etmeli.
“Çizimleri görmek için her iki kitaba da tekrar tekrar baktığım oluyor”
Çizimlerin sahibi Nalan Alaca’yla birlikte çalışmayı sürdürecek misiniz?
inal Kültür Yaynınları’na “Amcam ve Ben”in ilk macerası olan “Havaalanında Bir Zebra”yı ilk verdiğimde, bana birkaç illüstratör ismi önerdiler. Aralarında Nalan Alaca da vardı. Çizimlerini görünce hemen kararımı verdim. İlk taslakları gönderdiğindeyse artık dönülmez bir yola girmiştik. İkinci kitap olan “Restoran Macerası”nda da birlikte çalıştık. Bu şekilde devam edeceğimizi ve daha birçok macerayı onunla birlikte anlatacağımızı ümit ediyorum. Nalan, anlattıklarımı ve hayalimde canlananları harika bir üslupla resimliyor. Çizimler o kadar tatlı ki bazen sırf onlara tekrar tekrar bakmak için kitapları açtığım oluyor. Uyumlu ve çalışılması çok keyifli biri.
Genç Osman Yavaş’ın sevdiği çocuk kitaplarından bazıları
“Sevdiğim kitapların sadece bir kısmını sayabilirim, çünkü sonu yok” diyor Genç Osman Yavaş. İşte ilk aklına gelenler…
Küçük Cadı Serisi, Otfried Preussler, Çizmeli Kedi Yayınları
Adventures of the Little Wooden Horse, Ursula Moray Williams
He Duda, Jon Blake
Erich Kästner kitapları (Büyük bir kısmı Can Çocuk Yayınları’ndan çıktı.)
Enid Blyton kitapları (Büyük bir kımı Artemis Yayınları’ndan çıktı.)
Seni İyileştireceğim Dedi Ayıcık (Ich mach dich gesund, sagte der Bär) Janosch (Tabii yazarın diğer kitapları da…)
Boğa Ferdinand (Munro Leaf), Robert Lawson, Engin Yayıncılık
Anton kann zaubern, Ole Könnecke
Ich und meine Schwester Klara, Dimiter Inkiow
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest