Egoist okur

Seray Şahiner: “Devlet bize belalı eski kocamız gibi davranıyor”

Aile içi şiddete uğrayan kadınlardan görücü usulüyle evlenenlerin oranı yüzde 69.0, anlaşarak severek evlenenlerin oranı yüzde 22.9, evliliğe zorlananların oranıysa yüzde 8.1.

“Antabus” adlı romanında kadına şiddeti ele alan yazar Seray Şahiner, “Kadının iş hayatında ve sokakta görünür hale gelmesi devletin de kocanın da işine gelmiyor. Zaten çoğu zaman devlet belalı eski kocamız gibi davranıyor bize” diyor.

Kadınlar için karanlık zamanlar mı?

Seray Şahiner daha ilk kitabı “Gelin Başı”nda jinekolog çatalında geçen bir öykü yazmaya cesaret etmişti. “O öykü yüzünden başıma gelmeyen kalmamıştı” diyor. Son kitabı “Antabus”ta ise kadına şiddeti ele alıyor.

Seray Şahiner: “Varlığı tartışmaya açık olmak, bu memlekette kadınların en büyük problemi. Pedimiz, hamile göbeğimiz, kahkahamız, her şeyimiz yoruma açık”

Esas meselesi kadına şiddet olan Antabus’u niçin yazdın?

Ev içi şiddet, duvarların ardında ama görünmez değil. Yan evden duyulan, yahut sokakta gördüğünüz kadının gözündeki morluktan anlaşılan bir şey. Bunu görmezden gelenler rahatsız olsun, gözlerini o kadından kaçırırken yakalanmış hissetsinler isterim. Ama asıl acımasızlık bir insanın hayatının bir diğerinin insafına bırakılmış olması. Kadın cinayetlerine verilen cezalar yıldırıcı değil. Gönül Çalışkan’ı benzinle yakan kocası onu hapisten tehdit etmeye devam etti ama aldığı ağırlaştırılmış müebbet, fiilin teşebbüs aşamasında kalması ve sanığa iyi hal indirimi uygulanmasıyla 16 yıla indi.

Romana tepkiler ne oldu?

Erkekler şiddetin kadın diliyle anlatılmasından tedirgin oldular. Kadınlar ise erkekler kadar dehşete düşmedi, onlar olup bitenleri en azından öyle bir yakınımız vardı diyerek, tanıdık bir acıyla karşıladı. Neticede, “Kızımboşanmaya kalkışma, içkisi yok, dayağı yok otur işte” sözlerini duyarak büyüyoruz hepimiz. Dayağın olması değil, olmaması haber.

Kadınların bizim ülkemizde sadece kadın oldukları için maruz kaldıkları sorunlar neler?

Varlığı tartışmaya açık olmak, en büyük problem bence. Pedimiz, hamile göbeğimiz, kahkahamız, iffetimiz her şeyimiz yoruma açık. Bunların televizyonda tartışılıyor olması da bizi hedef gösteriyor. Son zamanlarda bize verilen tek hak, 9 yaşında başörtü takma özgürlüğü! Bir “hak”tan verilen diye bahsetmekten ayrıca rahatsızım. En doğal haklarımızı korumak yahut almak için bile mücadele vermek zorunda kalıyoruz. Şu da var, bunun için sokağa çıkanlar, evde dayak yiyenler değil. Onlar çıksa bir dayak daha yerler. Biz, hemcinslerimizin yankısı olarak sokağa çıkıyoruz; bir anlamda vekaleten.

Kadın hakları konusunda geldiğimiz yer neresi? Bilhassa kadına yönelik şiddetin arttığı düşünülünce geriye mi gidiyoruz?

Eskisinden daha mı çok kol kırılıyor bilmiyorum ama artık daha azı yen içinde kalıyor. Kadın hareketinin bunda büyük payı var. Kadına şiddetin medyada olağan gösterilmesine, cinsiyetçi dil üzerinden gelişen şiddete verilen tepkiler sayesinde bu durumların normal karşılanmasının önü büyük oranda alınıyor. Kadının iş hayatında ve sokakta görünür hale gelmesi devletin de kocanın da işine gelmiyor. Zaten çoğu zaman devlet belalı eski kocamız gibi davranıyor bize.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments