Türkiye’de Chuck Palahniuk çevirmeninin aşırı zor hayatı
Posted by gülenay börekçi on June 11, 2011 · 2 Comments
İstanbul Başsavcılığı tarafından hakkında muzır soruşturması açılan Ölüm Pornosu‘nun (Snuff) çevirmeni Funda Uncu, ifade vermesi için Bodrum Karakolu’na çağrıldı. Ve karakolda yaşadıkları gazetelerin birinci sayfalarına taşındı. “Utanmıyor musun böyle şeyler yazmaya?” diye soruldu ona, “Manken filan mısın yoksa?” dendi. Aşağıda Füsun Saka’nın bir zamanlar Kurban grubunun menajerliğini de yapan Uncu’yla sıcağı sıcağına yaptığı söyleşiyi okuyacaksınız. Ama ben esas şunu merak ediyorum, Chuck Palahniuk bu traji-komik hikayeyi duysa, kitabının Türkiye’deki ulusal gazetelere manşet olduğunu, milletin günlerce bunu konuştuğunu, çevirmeninin “manken” diye aşağılandığını ve geri kalan tüm saçmalıkları öğrense ne derdi acaba…
Gülenay Börekçi
“Elinin hamuruyla” Chuck Palahniuk çeviren “manken”…
Chuck Palahniuk’un Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Ölüm Pornosu” (Snuff) adllı kitabın çevirmenisiniz, kitabın müstehcen öğeler içerdiği iddiasıyla başlatılan soruşturmada ifade vermeniz gerekti. Bu süreci anlatır mısınız?
8 yıldır Ayrıntı Yayınları’nda sözleşmeli çevirmen olarak çalışıyorum. Chuck Palahniuk’un neredeyse bütün romanlarını çevirdim. Çevirdiğim Tıkanma da aynı sebepten dava konusu olmuştu. O zaman İstanbul’da oturduğum için Ayrıntı’nın eski müdürüyle birlikte mahkemeye gidip ifademizi vermiştik. Yarım saat bile sürmemişti. Ancak ben Bodrum’a taşındığım için ifademi burada verecektim. İfadenin hangi tarihte, hangi saatte, nerede verileceğiyle ilgili herhangi bir karar veya haber bana ulaşmadı. Pazartesi yani 6 Haziran günü öğleden sonra karakoldan aradılar. “Evinize iki kere geldik ama sizi bulamadık. Gelmezseniz zorla götürürüz” dediler. Önce bunun bir şaka olduğunu düşündüm. Çünkü ifade karakola değil, savcılığa verilir. Ancak telefonda konuşan ve polis memuru olduğunu söyleyen beyefendi bağırmaya başlayınca ertesi sabah erkenden karakola gideceğimi söyledim. Sabah beni asayiş bürosuna gönderdiler. Orada bir polis memurun odasına oturttular. İfade vereceğimi zannettim. Meğer o polis memurunun amacı ifade almak değil, hesap sormakmış. “Emin misin, dosyalar karışmasın” dedi. Önünde bir rapor vardı, uzattı. “Karışıklık yok, bunu ben çevirdim” diye cevap verdim. “Utanmıyor musun bunu yazmaya” dedi. “Ben çevirmenim, İngilizce’den Türkçe’ye çevirdim” dedim. “Sen bu kitabı okudun mu?” diye sordu. “Okunmadan çeviri yapılmaz” diye cevap verdim. “Bunlar bize fazla” diyerek raporu fırlattı. Ben de ifade verdiğimi düşenerek yazar olmadığımı, İngilizce edebi eserleri Türkçe’ye çevirdiğimi, Chuck Palahniuk’u, onun neler yazdığını, bu kitapta ne anlattığını açıklamaya çalışırken, “Sen manken misin?” diye sordu. Önce anlamadım. Bir kez daha sordu, “Ne alakası var? Manken falan değilim” diye cevap verdim. “Düştün mü daha önce bu karakola?” deyince neye uğradığımı şaşırıp ağlamaya başladım. Sonrasında gidemeyeceğimi söyleyerek beni saatlerce beklettiler. Gazeteciler röportaj için geldiklerinde sanıyorum biraz paniklediler ve hemen ifademi aldılar.
Bir vatandaş olarak fikir suçundan şüpheli olmanıza rağmen Asayiş Büro Amirliği’nde size adi suçlu gibi davranıldığını söylemiştiniz. Bu durumun üzerinizde yarattığı stresten söz edebilir misiniz?
Ben çevirdiğim bir kitapla ilgili ifade vermeye gitmiştim. Ama orada diğer suçlularla bir arada saatlerce oturup beklemek, beni suçlamaya kalkan, hakaret eden birine derdimi anlatamaya çalışmak gerçekten üzücüydü. Zaten niye karakola gittiğimi de anlamamıştım. “İfademi savcıya vermek istiyorum” dediğimde polis memuru, ancak ekiple gidebileceğimi söyledi. Ben suçlu değildim ki ekip arabasıyla savcılığa gideyim. Kendimi tutamadım, hıçkıra hıçkıra ağladım.
Bir kitabın yazarı değil çevirmeniyken böylesine zor bir durumda kalmanız sizce neyin sonucu?
Romanı şikayet edenler, yani sözde bilirkişi olanlar yaptıkları işin farkında değiller, okuduklarından bir şey anlamıyorlar, bir de diğer insanları yargılıyorlar. Sonuç da bu oluyor. Ben çevirmenim. Çevirdiğim kitaplardan sorumlu değilim. Sadece bana verilen metni doğru olarak Türkçe’ye aktarırım. Yorum katmam. Ekleme, çıkarma yapmam. Metinlerdeki sözcükler üzerinde hukuki anlamda bir sorumluluğum yok. Buna rağmen yargılanıyorsam, değişmesi gereken bir kanun var demektir.
Çevirdiğiniz kitabın müstehcen olarak değerlendirilmesi bir yana, toplatılması için açılacak davadan da söz ediliyor. Sizce bu konuda nasıl adımlar atılmalı? Kitabı okuyup çevirmiş biri olarak sizin söyleyecekleriniz çok önemli.
Çocukları müstehcen eserlerden korumak için Ölüm Pornosu’nu toplatmak adına dava açıldı. Bu noktada ben şu soruları sormak istiyorum. Bu edebi eseri okumak isteyen binlerce yetişkinin hakkı nereye gidiyor? Onlar bu eseri okuyamaz mı? Ayrıca Ölüm Pornosu dünyanın hiçbir yerinde toplatılmadığı için İngilizler, Almanlar, Portekizler çocuklarını koruyamamış mı demek oluyor? Dünyanın çocukları müstehcen eserlere kurban mı gitmiş? Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu öncelikle bu sorulara cevap versin, sonra da dünyadaki diğer ülkelerde ne tür yöntemler kullanıldığını araştırsın.
Ölüm Pornosu ya da bir başka kitap fark etmez. Bir kitap sizce ne kadar müstehcen olabilir?
Müstehcen olabilir. Ancak eserin amacı bir davayı ortaya çıkarmak, gerçekleri anlatmak ise müstehcen olmasında bir sakınca yoktur. Chuck Palahniuk, Ölüm Pornosu’nda bir porno yıldızının hayatından kesitler anlatarak kadın vücudunun metalaştırılmasını şiddetli bir şekilde eleştiriyor. Hikayesini gerçekçi kılmak için de müstehcen tabirler kullanıyor. Ama amacı “halkın ar ve haya duygularını incitmek, cinsi arzularını istismar etmek” değil. Ölüm Pornosu bir eleştiridir ve kesinlikle bir edebi eserdir.
Yayın dünyasının içinde birisiniz. Belki kitap yazıyor ya da yazmayı düşünüyor olabilirsiniz. Bu olayların ardından bir kitap yazsanız dili ve kurgusu konusunda tereddüt duyar mısınız?
İnsan tereddüt duyarsa işini istediği gibi yapamaz, uzun vadede başarısız olur. En azından benim için böyle. Dolayısıyla yıllardır notlarını aldığım, planlarını yaptığım fikirlerimi yazmaya kalktığımda tereddüt duyacağımı düşünmüyorum. Her insanın kendine özgü fikirleri vardır ve bence herkes bu fikirlerini istediği dilde ve kurguda ifade edebilir. Bunları yasaklamak insanoğlunu ilerletmez, bilakis geriletir.
Çevirmen bir kadın değil de erkek olsaydı sizce yine aynı tepkiyi alır miydi?
Çok güzel bir noktaya değindiniz. Beni en çok bu üzdü. Önceki gün yaşananlar bana şunu gösterdi: Adında “porno” kelimesi geçen bir edebi eseri çeviren kişi kadınsa, manken oluyormuş, karakollara düşüyormuş. Ne acı, ne üzücü! Eminim bu romanı çeviren kişi erkek olsaydı, bana hakaret eden polis o çevirmene “Manken misin, buralara düştün mü?” diye sormazdı. Çünkü o polis memurunun kafasındaki kadın modeli, hamurlu elleriyle roman çevirmez; evinde oturup çocuklarına bakar, kocasına hizmet eder, bunun ötesinde de başka bir sorumluluğun altına girmez. Girerse ancak manken olup karakollara düşer. Ben kadın olduğum için polis memurunun keyfi davranışlarına maruz kaldım. Hesap soran, aşağılayan sözler mesleğimi ve cinsel kimliğimi hedef aldı. Dilekçeyle şikayet ettiğim o polis memuru yalan söylediğimi, iftira attığımı söylemiş. Şunu açıkça söyleyeyim: yalan söyleyecek olsaydım, başka bir şey uydururdum herhalde, çünkü bana göre mankenlik aşağılanacak bir meslek değildir. Benim için mankenler her gün karakollara düşmez. Bu sizin düşünüş biçiminizdir ve bana fazlasıyla uzaktır.
Türkiye muhafazarlık konusunda sizce nereye gidiyor?
Yaşananlar bir resim gibi önümüzde duruyor. Bunun üzerine söylenecek bir şey yok. Ben sadece bilginin yasaklanmaması gerektiğini söylüyorum. Bilgi çağındayız, bilgiyi yasaklamak çok komik bir durum.
Funda Uncu kimdir?
İzmirli. Dokuz Eylül Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümü mezunu. Sekiz yıldır Ayrıntı Yayınları’nda çevirmen. Bir süre Kurban grubunun menajerliğini yapmış, basın danışmanı olarak çalışmış. “Bana bir şeyler hissettiren her türlü müziği dinlerim, ayrım yapmam. Ama Soul, Funk, Caz önde gelir. J.R.R. Tolkien gibi hayal gücü geniş ya da Chuck Palahniuk gibi aykırı yazarları severim. Bağımsız ya da Avrupalı yönetmenlerin filmlerini izlerim. Yüzmek, spor yapmak benim için önemlidir” diyor. 2007 yılının aralık ayında beyin kanaması geçirdiğinden daha sakin ve huzurlu bir hayat yaşamak için bir yıl önce İstanbul’un keşmekeşinden kaçıp Bodrum’a yerleşmiş. “Burası cennet gibi bir yer. Çeviri yapmama da engel değil” diyor.
Füsun Saka
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Funda Uncu’nun başından geçenler gerçekten çok üzücü. Polisin sorgulamaya çalışması ve bunu yaparken de ahlahçı kesilip hesap sormasını kişisel olarak algıladığını düşünüyorum. Eminim görev esnasında bu şekilde davranamayacağını ve insanlara saygı göstermeyi ögrenecektir. Sanattan anlamayan birinin kitaba öyle yaklaşması normal. Bugün sokaktaki insanlardan kaçı bu kitabın gerçek hakkını vererek okuyabilir? Bu kitabı porno sitelerindeki fantezi hikayelerinden ya da konulu porno filmlerinden ayırdetmesi imkansız. Arkadaşıma alternatif tiyatro gruplarından birinin oyunundan bahsederken beni susturup ”Kız memesinin tamamını mı açıyor?” diye sorunca yanlış bir şey yaptığımı anlamıştım. Önemli olan eserin doğru adrese ulaşması. Bu olay seçim arifesinde meydana gelmeseydi medya olay üzerine bu… Read more »
O polis memurunun yaptığı hayvanlık. Ve böyle hayvanlardan bu ülkede bir sürü var. kadın orada mesleğini yapıyor. işi çevirmenlik. bu herif ne hakla gelip “utanmadın mı” diye soruyor? insan işini yaptığı için utanır mı? hem sen kimsin? Bu nasıl bir soru böyle?
Bu arada haberdeki “erkek olsaydı bu tepkiyi almazdı” kısmını doğru bulmuyorum. Asıl erkeğe daha ağır tepkiler verilirdi. Hatta düpedüz hakaret bile ederlerdi. Hatta darp bile ederlerdi.