Egoist okur

Hayalet yaz

Henüz ilkokulda bile değildim, annemle anneannemlere gitmiştik. O ilk güzel yazın tek bir ayrıntısını bile unutmadım. Toprağından buz gibi sular fışkıran, evlerin bahçelerini birbirinden sadece böğürtlen çalılarının ayırdığı, geceleri gökyüzünde sihirli ışıkların gezindiği, oymalı tahta dolapların banyo işlevi gördüğü çok güzel bir yerdi. Otları, ağaçları orada tanıdım; hayvanlardan korkmamayı, vahşi kuşlara güvenmeyi, akreplerden uzak durmanın yollarını orada öğrendim. Orası herhalde benim cennetimdi.

Anneannemin evinde

Henüz ilkokulda bile değildim, annemle beraber anneannemlerin yanına gitmiştik. O ilk güzel yazın tek bir ayrıntısını bile unutmadım. Toprağından buz gibi sular fışkıran, evlerin bahçelerini birbirinden sadece böğürtlen çalılarının ayırdığı, geceleri gökyüzünde sihirli ışıkların gezindiği, oymalı tahta dolapların banyo işlevi gördüğü çok güzel bir yerdi. Otları, ağaçları orada tanıdım; hayvanlardan korkmamayı, vahşi kuşlara güvenmeyi, akreplerden uzak durmanın yollarını orada öğrendim. Orası herhalde benim cennetimdi.

Anneannemin evinin önünde bir nehir, karşı yakada da bir kilise vardı. Bir sabah pencereden dışarıyı seyrederken suların azıcık yükseldiğini gördüm, biraz ürperdim ama çocuğum ya, unuttum bu olanı. Aradan birkaç gün geçti. Baktım, nehir yavaş yavaş yükselmeye devam etmiş. Anlayacağınız, karşı yaka benim saplantım haline geldi o yaz, sabahları uyanır uyanmaz pencereye koşuyordum. Hem büyülenmiştim, hem üzülüyordum. Tatil bittiğinde, evimize dönerken, son kez baktım. Sular iyice yükselmişti, kulenin ucu görünüyordu sadece. Ertesi yıl o da yoktu, kilise balıklara ev olmuştu.

Mitch Albom, “Ölüler, gittikten sonra da uzunca bir süre masalarımızda oturmaya devam ederler” diyor bir kitabında. Buna itiraz edemem, çünkü her evin, her ailenin bir hayalet hikâyesi olduğunu ben de biliyorum. Nereden mi? Kendi hayaletlerimden… Onların bazıları çoktan sular altına gömülmüş olan o küçük taşra kilisesi civarından geliyorlar. İşleri bitince dönüp gittikleri yer de orası oluyor. Yosunların, türlü çeşit deniz mahluklarının iskeletleri arasında yüzercesine dolanıyorlar.

Suların çekildiği ve altında kalanların gün ışığına çıktığı haberini alsam bir an durmaz, koşup gidermişim gibi geliyor bana. Özlediğim hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ve beni sadece derin bir düş kırıklığının beklediğini bilsem bile…

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

6 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
burcu yıldızer
13 years ago

Benim için hayaletli ev bir zamanlar, çok çok küçkken Bayburt/Aydıntepe’de kaldığımız evdi. Geceleri pencerenin kenarından birinin beni gelip izlediğini düşünerek geçirdim iki yılmı orada. Köyden yeni ilçe olmuş bir yerdi sadece üç bin nüfusu vardı ve babam ilk Kaymakamı’ydı oranın. Altımızda, komik belki ama ahır vardı. Gerçi ben çok severdim. Kuzularla oynamayı. Ama o pencere -ki perdelerini her gece sıkı sıkıya kapatmama rağmen- benim korkulu rüyamdı. Öyle ki belki de hiçbir şey olmamasına rağmen perdelerin oynadığını düşünür, yorganın altında uyurdum. Belki de o yüzden kapalı yerlerden korkmam. Tuhaf değil mi?

burcu yıldızer
13 years ago

Aslında casper benim :)

burcu yıldızer
13 years ago

Tanıdığım en sevimli hayalet oydu küçükken n’apim :) Bu arada şu “hayalet” tuhaf kelime. Hayal et (hayal etmek) hayal et (etten hayal) hayalet :) (sevimli, ürkütücü, gizemli)