Egoist okur

Ne kadar okumuşsan o kadar çoksun…

Çocuktum, zamanı hızlandırıp yeryüzünü şahsi alanın haline getirmenin en garantili ve güzel yolu kitap okumaktı. Kitaplar beni alıp başka yerlere götürürdü…

Okumak Kraliçe’yi bozar mı?

Ne kadar okumuşsan o kadar çoksun

Marcel Proust “Bize yaşanmamış gibi gelen çocukluk yıllarımızda, çok sevdiğimiz bir kitapla geçirdiğimiz günler kadar dolu dolu yaşanmış başka bir zaman belki yoktur” diyor.

Proust’a sorarsanız; çocukken okuduğumuz kitapları özlerken, bir kitaba gömülüp tamamen uzaklaştığımızda okumamızı bölen, hatta o an kızdığımız şeyleri özlüyormuşuz en çok.

Bir süreliğine yeniden çocuk olup en sevdiğim kitaba dalsam mesela…

Kapıdan başını uzatıp “Meyve soydum, getireyim mi?” diyen annemin sesi beni gene deli eder mi?

Sanmam. Tersine hoşuma gider. Zaman yavaşlar, büyümemiş hissederim kendimi.

Çocukken herkes bir an önce büyümek ister ya, ben de isterdim. Maceralar yaşayayım, herkesi kendime hayran bırakayım, hiçbir şeyden korkmayayım, bütün dilleri konuşayım, çok ama çok sevileyim…

Oysa öyle bir yaştasın ki, kaçıp uzaklara gideyim desen varabileceğin tek yer bahçe duvarı. Diyelim, yüreklisin, atladın, iki sokak öteden kös kös geri dönersin.

Sen de kitap okurdun. Zamanı hızlandırıp yeryüzünü şahsi alanın haline getirmenin en garantili ve güzel yoluydu kitap okumak. Kitaplar seni alıp götürürdü. Bahçe duvarından atlamana gerek kalmazdı. Denizkızı olup balıklarla yarışırdın. Öyle eğlenirdin ki sonradan çekeceğin acılar aklına bile gelmezdi, ‘Bana bi’ şey olmaz!’ derdin, masalların sonunu değiştirebileceğini sanırdın. Kızılderili çocuklarla arkadaş olup dağları keşfe çıkardın. O çocuklar hem iyi kalpliydiler hem de türlü çeşit harikulade şey biliyorlardı. Robinson’culukta birinciydin. Su arardın, çakıl taşlarını sürterek ateş yakmaya çalışırdın. Eh, kolay değil, ıssız adaya düşmüşsün. Oradan kurtulunca, kılıcını kuşanıp şövalyelerle düello eder, yeni diyarlar keşfederdin. Tom Sawyer’la yeraltı dehlizlerine dalar, Huckleberry Finn gibi çıplak ayakla serserilik ederdin. Ok ve yay kullanmakta üstüne yoktu. Mary Poppins’le uzak diyarlara uçardın; rüzgâr eteklerini savururdu. Brooklyn’de bir ağaç olurdun.

Hepsi sendin. Kütüphanende kaç kitabın varsa senin de o kadar kişiliğin, o kadar maceran vardı. Ne kadar okumuşsan, o kadar çoktun.

Yüzleri eskimiş, sayfaları dağılmış çocukluk kitaplarımı karıştırırken gülümsemem bundan.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

8 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
13 years ago

Gülenaycım, bu ne güzel yazı böyle, iyi ki karıştırıp bulmuşsun…
Gidip çocukken sevdiğim bir masal kitabım vardı, onu gece yatmadan okumak geldi içimden şimdi…
Küçük ve de çocuk ve bir o kadar da tasasız hisseder miyim ki?

şükriye
13 years ago

canımın içi. işte seni bundan çok seviyorum ben. o kadar çok ortak yönümüz var ki. çok güzel ifade etmişsin. teşekkür ederim beni de artık çok eskilerde kalmış anılara geri döndürdüğün için…

rose
13 years ago

Teşekkürler Gülenay böyle bir şeyi bizlerle paylaştığın için. O zaman en iyisi çocukken okuyup unutamadığımız kitapları, hala elimizdeyse ve kıyabilirsek paylaşalım.

Munir
13 years ago

Çok güzel yazmışsınız :) Ellerinize sağlık.

Ece
13 years ago

Aynı duygular içerisindeyiz:) Çok samimi yazmışsınız. Ellerinize sağlık.