Neil Gaiman’dan rüyalarımız kadar KIRILGAN ŞEYLER
Neil Gaiman’ın “Kırılgan Şeyler” derlemesi, Zeynep Heyzen Ateş çevirisiyle, İthaki Yayınları’ndan çıktı. Gaiman’ın hem kadim mitlere ve masallara hem de Lovecraft, A.C. Doyle, C.S. Lewis gibi yazarların eserlerine selam gönderdiği kitabında, toplam 32 öykü ve şiir yer alıyor. “Kırılgan Şeyler”i Burcu Uluçay yazıyor…
Neil Gaiman’dan yazar adayına mektup: “DUVAR ÖR!”
Kulağımızda iblisin sesi: “Burada zaman izafidir”
Hayaller, efsaneler, tanrılar, dünya dışı varlıklar ve tüm bunların ortasında olanca sıradanlığıyla kalakalan insanlar; Neil Gaiman’ın bağımlılık yaratan, bol çatışmalı ve karanlık fantastik dünyası onlardan sorulur. Yazarın, romanlarından kısa öykülerine şiirlerinden senaryolarına kadar eser verdiği her türde kucakladığı bu unsurlara bir de rüyaları eklemek gerek. Hele bu sefer, kitabına verdiği adı doğrudan bir rüyasında duyduğu sözden almış: “Ahlaki sorumluluklardan kaçınılarak geçirilmiş bir hayattansa kırılgan şeyler uğruna tüketilmiş bir hayatı tercih ederim.” Ve böylece daha önce dergi, antoloji ve müzik albümlerinin kitapçıkları gibi çeşitli ortamlarda yayımlanmış olan 32 öykü ve şiir, “Kırılgan Şeyler”de biraraya gelmiş. Gaiman, bu kitapta hem efsanelere ve mitolojiye hem Lovecraft, A.C. Doyle, C.S. Lewis gibi yazarların eserlerine hem de “Mavi Sakal” ve “Alaaddin’in Sihirli Lambası” gibi masallara selam göndererek, kırılgan ama kalıcı hikâyelerin anlatıcısı olduğunu gösteriyor bir kez daha.
Kitabın en ilgi çeken hikâyelerinden biri “Zümrüt Dosya” olacaktır büyük ihtimalle. Hikâyenin adı A.C. Doyle okurları için bazı ipuçları vermeye başlamış olmalı. Her ne kadar açık açık Sherlock Holmes’un ve Watson’ın isimlerini –son sayfaya kadar– görmesek de Baker Sokağı, Holmes ve Watson’ın tanışmaları, Holmes’un ziyaretçileri, İngiltere Kraliçesi ve bunun gibi daha pek çok bildik öğenin varlığıyla kendimizi Doyle’un dünyasında hissediyoruz. Yine de bazı tuhaflıklar var. Lovecraft’ın Cthulhu miti mi? Ayrıca Yüce Eskiler’in Holmes hikâyesinde ne işi var? Bunun İngiltere Kraliçesi’yle bağlantısı ne? Gaiman, Doyle’un mantıklı dünyası ile Lovecraft’ın gizemli yaratıklarını aynı öyküde buluşturmakla kalmıyor, hikâyenin sonunda –tek bir mektupla– okuru öyle şaşırtıyor ki gerçeğin ve hayalin onlara yüklenen anlam kalıplarından sıyrılarak usta bir yazarın elinde nasıl iç içe geçtiğini görüyoruz.
“Gerçek” dünya ile hayaller dünyasının sınırlarını kaybettiği bir diğer hikâye, “Vahşi Arzuların Gecesinin Gizli Evindeki Yüzü Olmayan Kölelerin Yasak Gelinleri”, hiç kuşkusuz. “Hayatı olduğu gibi resmeden, onu en ince detayına kadar yansıtan bir roman yazmak için” çabalayan ama “edebi klişelere” kaymaktan kurtulamayan bir yazarın ve o yazdığı hikâyenin hikâyesini okuyoruz bu kez. Yazar hayatı olduğu gibi, normal akışında anlatmak için çabalarken, yavaş yavaş onun hayatının “normallikle” uzaktan yakından alakası olmadığı çıkıyor ortaya. Tavan arasında çığlıklar atan bir hala, tekinsiz bir kâhya ve uzun yıllar önce kaybolduğu halde birden ortaya çıkan ağabey… Yazar, sonunda kuzgunun “fantastik şeyler yazma” önerisine kulak vererek hikâyesini yeniden kurguluyor. Ve bu noktada Gaiman, yine “fantezi” ile “gerçekçi edebiyat” tanımlarını ters yüz ederek yüzümüzde hafif alaycı bir tebessüm oluşturmayı başarıyor.
‘Ötekiler’ ve ‘Vadinin Hükümdarı’, kitaptaki diğer etkileyici hikâyelerden. Ötekiler, kendini cehennemde ve iblisin karşısında bulan bir adamın hikâyesi. Önce fiziksel işkence başlar; gri duvarlara dizilmiş 211 işkence aleti vardır. Bunun ne kadar süreceği bilinmez çünkü iblis, “Burada zaman izafidir” diye açıklar. Yine de adam, görünüşü açısından onu insanlıktan çıkaran fiziksel işkenceyi arayacaktır, çünkü yaptıklarıyla ve geride bıraktığı hayatıyla yüzleşmesi ona her şeyden fazla acı çektirecektir. İblisin, “unutmanın rahatlatıcı örtüsünü yırt[ması]” ve onun “her günahını, bütün detaylarıyla milim milim açığa çıkar[ması]” da öyle… Ama elbette bitmemiştir. İşkence yeniden, yeniden başlar ve dünyadaki eylemlerinin diğer insanları nasıl etkilediği, adamın beynine tek tek kazınır. Gaiman, hikâyenin sonunu –ve bu elbette her şeyin bittiği bir son değildir–, basit bir tekrar motifi (“Burada zaman izafidir” sözü de, işkence de birkaç kez tekrarlanır) ve imalar üzerinden kurgulayarak aklımızdaki “öteki” kavramını sorgulatıyor bize.
“Vadinin Hükümdarı”, bir “Amerikan Tanrıları” öyküsü. Bay Alice ve Smith, zenginlerin katıldığı gizli bir partide muhafızlık yapması için Gölge’ye teklifte bulunur. Sıradan bir parti değildir bu. Onların adamı ile insanların tuttuğu adamın savaştığı ve neredeyse bin yıldır insanların kazandığı bir dövüş yapılır partide. Gölge’nin insanlık adına dövüşeceğini ve asla kaybetmemesi gerektiğini söyleyen Bay Alice, onun oyunu kurallara göre oynamayacağını hesaba katmaz. Canavarları kötü, insanları iyi ve sonunda hep kazanan taraf olarak gösteren masalların iyi bildiğimiz temel mantığını ters yüz eder Gölge: İnsanlık bu savaşı kazanmayı hak ediyor mudur? Hatta bu savaş gerçekten gerekli midir? “Vadinin Hükümdarı”, tek başına bir öykü olarak da okunabilir ama “Amerikan Tanrıları”nı okuyanlar için çok daha farklı çağrışımlar yapacaktır. Özellikle de Gölge’nin “Amerikan Tanrıları”nda yaşadıklarını ve dönüşümünü bilenler, hikâyedeki bazı boşlukları daha rahat dolduracaktır.
Ray Bradbury’ye adanmış “Koltuğa Ekim Oturduğunda”, “Uslu Çocuklar Ödülü Hak Eder”, “Kapanış Saati” ve C.S. Lewis’in “Narnia Günlükleri”ndeki “Susan’ın Sorunu” gibi diğer öyküler, başka bir yazının konusu olmaya değer. “Talimatlar” ise masallarda, efsanelerde ve fantastik hikâyelerde yolunu kaybetmeden yürüyüp evine geri dönmeyi dileyen okurlar için mutlaka okunması gereken bir şiir.
Bu yazıyı, kitabın değerli çevirmeni Zeynep Heyzen Ateş’e teşekkür etmeden bitirmek haksızlık olur. Ateş, “Yolun Sonundaki Okyanus”ta bizi Gaiman’ın naif ve masum dünyasına dupduru bir Türkçeyle götürmüştü. “Kırılgan Şeyler” de farklı değil. Sonuçta aynı yazarın kaleminden çıkmış olsalar da her öykü ve şiirin ayrı bir tadı, havası var ve Ateş tam da iyi bir çevirmenden beklenen titizlikle bunları okurların beğenisine sunuyor.
Burcu Uluçay
Subscribe
0 Comments
oldest