Nora Romi: “Bazı ilişkilerde ya zorbalığı seçersin, ya köleliği…”
Posted by gülenay börekçi on March 22, 2012 · 2 Comments
Nora Romi, okuduğum en matrak yazılardan bir kısmının yazarı. No Name diye bi köşesi vardı eskiden, bir de kısacık yazılardan oluşan Sanırım Seninle Uzun Uzun Konuşmamız Gereken Şeyler Var Kürşat’cığım adlı kitabı… Köşesi ve o kitaptaki yazıları, özellikle de muhakkak tanışmak gereken biri olduğunu tahmin ettiğim annesine dair olanlar çok güzeldir. Sonra Nora evlendi, anne oldu, duruldu sanki biraz ve bu kez annesini değil, yakışıklı oğlu Sinan’ı anlatmaya başladı. Yeni kitaplar da yayınladı. Ama benim için en çok Sanırım Seninle Uzun Uzun Konuşmamız Gereken Şeyler Var Kürşat’cığım adlı kitabın hınzır, maceracı, tedirgin, cesur, şaşkın ve seksi yazarı kaldı.
Nora’nın erotik edebiyatın çok önemli yapıtlarından biri olan Kürklü Venüs’e dair yazısı beni çok mutlu etti. Matrak bir yazı değil tabii gayet ciddi… Severin’in, âşık olduğu kadını çaktırmadan bir zorba haline getirişini anlatırken, sadomazoşist ilişkilerin temel dinamiklerini de ortaya koyuyor. Öyle ya; bütün mesele tercihlerimizde. Ve bazı ilişkilerde insan ya zorbalığı seçiyor, ya köleliği.
Gülenay Börekçi
Nora Romi
“Okurken bazı satırlarda içiniz gıdıklanmazsa, saygıyla eğilirim karşınızda…”
Leopold von Sacher-Masoch, mazoşizmin isim babası olarak kabul edilir. Tıpkı Justine’in yazarı Marquis de Sade’ın, sadizmin babası oluşu gibi. Bu yazarlar, en derin, en güçlü arzularını dile getirebilen ve bunları çok güzel açıklayan yazarlar oldular. Masoch’un Kürklü Venüs’üyse bende çok ayrı bir yer taşır. Çünkü romanı okurken, hiç tarzım olmayan bir erkek karakter olan Severin’in beni de Wanda gibi yönlendirebileceğini hissetmiştim.
Yirmi yaşlarımın ilk dönemindeyken elime aldığım bu kitap, Severin’in Wanda adında genç bir dula olan aşkıyla başlıyor. Geçmişte teyzesiyle yaşadığı bazı tecrübeler doğrultusunda hisleri Severin’i bu kadının kölesi olmaya itiyor. Kadını da çaktırmadan kendisinin sahibi haline getiriyor. Tam bir köle-sahip ilişkisi oluşturuyor Severin, mükemmel ve son derece samimi bir şekilde. Bunda o kadar başarılı ki, “dominatriks” eğilimlerim hiç olmamasına rağmen kitabı okurken ben de Wanda gibi değişebileceğimi ve onun yaptıklarını yapabileceğimi hissetmiştim. Çünkü Wanda romanda zamanla bu işten, yani kölesine acı çektirmekten zevk almaya başlıyordu. Ama sevgisi de azalıyordu. Bütün bunları, inanılmaz etkili betimlemeler ve nefis anlatımlarla dile getiren Severin, size karşınızdakini ezecek gücü verebiliyordu.
Kitabın dili son derece sofistike. Masoch’un kıvamında ağdalı dili insanı etkiliyor. En azından biz kadınları… Kitabı okurken kaç kere kendimi kürkler üzerinde uzanmış elimde kırbaçla karşımdakine neler yapabileceğimi hayal etmeyi denemişimdir, hatırlamıyorum. Her seferinde de hayalime yeni bir şey eklemeyi başardım. İçinde bulunduğum tabloyu, mekanı, kıyafetleri, aksesuarları Severin’le birlikte ben de genişlettim.
Hah, elime kırbaç aldım mı bu hayatta? Hayır! Çünkü ben bu değildim ama kitap biraz daha uzun olsaydı ya da karşıma gerçek bir Severin çıksaydı sanki beni alıp götürebilirdi gibi hissetmiştim o sırada…
Kürklü Venüs’ün başlarında şöyle diyor Severin: “Kadının bütün gücü nerededir bilir misin? Erkeğin ona olan tutkusunda ve kadının da bu tutkudan yararlanmayı bilmesinde. Gerçek şudur: Ya zorbalığı seçeceksin, ya köleliği.”
Bazen sizi yorabiliyor Severin ağırlığıyla… Ama ilerledikçe bambaşka bir noktaya varıyor. Karakterlerin ikisi de farklı şeyler yaşıyorlar. Wanda “sert bir erkeği” tercih ediyor sonunda; Severin de kendine göre bazı dersler alıyor. Aradan geçen bunca zamana rağmen ilişkilerde değişmeyen gerçekler bunlar.
Okuyun… Okurken bazı satırlarda içiniz gıdıklanmazsa, saygıyla eğilirim karşınızda…
Bunlar da ilginizi çekebilir :
“Aşk, sevilen kişinin seven kişiye kendisi üzerinde zorbalık yapma hakkını armağan etmesidir.”
Dostoyevski
:)) Hoşgeldin Bengi