Egoist okur

“Neden ağlıyordum, yoksa biri mi ölmüştü? Ben ölmüştüm!”

Ray Bradbury sevdiğim bir yazardı. Ama hayatımın en mutsuz günlerinden birinde internette karşıma çıkan üç beş satırıyla imdadıma koşacağı doğrusu aklımın ucundan bile geçmemişti. Onun kitapların ve tutkuların yok edilmek istendiği karanlık bir çağda insanları kitaba dönüştürmek gibi radikal bir eylem planı yarattığını unutmuş olmalıyım… İşte Ray Bradbury’nin bir hayranına yazdığı mektup ve benim için pek umutsuz bir günün sonunda gelen aydınlık…

Ray Bradbury’e göre okuma zevki, Mars’a seyahat ve demokrasi arasındaki ne ilişki olabilir?

ray bradbury gulenay borekci egoistokur

“Neden ağlıyordum, yoksa biri mi ölmüştü? Ben ölmüştüm!”

Evet, gerçekten berbat bir gündü. Memlekette olup biten şeylerin onca ağır gelmesi yetmiyor, orada olanların aynılarını küçük ölçekli olarak kendi mikrokosmosumda da yaşadığımı hissediyordum. (Halbuki burası ve orası diye bir şey olmadığını bilmeliydim.)

Her neyse, içimdeki yakıcı duygu şuydu: Benim “küçük” dertlerim başkalarının yaşadığı muazzam acıların yanında neydi ki, hem kimseyi de ilgilendirmiyorlardı pek. O halde en iyisi hepsini unutmak,  derdim tasam yokmuş gibi davranmaktı.

Ama işte tesellinin nereden geleceği de belli değildi. Ölmüş bir yazarın ta 1991’de, genç bir hayranına yazdığı mektup pekala insanın içindeki derin umutsuzluğa ilaç olabiliyordu.

Ray Bradbury o küçük mektup aracılığıyla bana her nasılsa unuttuğum bir şeyi hatırlattı: Birilerinin güzel ve doğru bulduğu şeyleri güzel ve doğru bulmak zorunda değildim, benden beklenen bu olsa bile. Dahası inançlarımdan, tutkularımdan vazgeçmemeliydim, çünkü beni ben yapan şeylerdi onlar. Ve her feragat ruhumu ölüme biraz daha yaklaştıracaktı.

Lütfen siz de okuyun. Çok iyi gelecek, inanıyorum…

Sevgili William Stanhope,

Hayatımın en önemli kararını verdiğimde dokuz yaşımdaydım. Yıl 1929’du. Buck Rogers çizgi romanları biriktiriyordum, arkadaşlarım bu yüzden benimle fena halde dalga geçiyordu. Sonunda bütün çizgi romanlarımı dağıttım, bir hafta geçmeden de kendimi deli gibi ağlarken buldum. Neden ağlıyordum ki, biri mi ölmüştü? Cevap ortadaydı aslında: Ben ölmüştüm! Geleceği dağıtmış, havaya savurmuştum. Peki nasıl düzeltebilirdim? Buck Rogers koleksiyonumu yeniden bir araya getirerek. Geleceğe âşık olarak… Öyle de yaptım.

O günden sonra bir daha asla kafamı karıştıran hiçbir lanet olası gerizekalıya kulak asmadım. Bundan ne öğrendiğimi soracak olursan; kendim ama sadece kendim olmayı ve başkalarının önyargılarıyla hayatıma müdahale etmesine izin vermemeyi diye cevap veririm. Evlat, sen de aynı şeyi yap. Kendin ol. Neyi seviyorsan onu sev.

En iyi dileklerimle,

Bradbury

28 Ekim 1991

Subscribe
Notify of

4 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
Türkan Yılmazer
13 years ago

Hepimiz için bir öğreti aslında değil mi? Başkalarının ön yargılarına kulak asmadan yürüyüp gidebilmek… Hayatımıza kendimiz dışında kimsenin müdahale etmesine izin vermemek…

efsun
13 years ago

fahrenheit 451’in yazarı değil midir kendisi. kitabı okumadım ama film çok güzeldir. baskı rejiminde kitaplar yakılır.
julie christie ve avusturyalı oyuncu orson werner sanırım başrollerdedir.