Yazma dersleri + emprovize ütopyalar: CANAVAR OL!
“İnanın, bir tür neo-komünist hücre yaratmanın peşinde değilim. Hakikat komiteleri istemiyorum. Sadece arkadaşlar arasında mini romanlar sel olup aksın istiyorum. Hep birlikte metamfetamin aldığınızda kafalar kıyaklaşır, yahut bazen “Ah, evet, meğer herkesin kendini olaya dahil olmuş hissedip mutlu ayrıldığı türden bir orji de mümkünmüş” dersiniz ya, bütün o endişe ve risk karşılığında ödülünüz işte tam öyle bir şey olacak. Bir tür emprovize ütopya…”
“Politics” ve “The Escape” gibi romanlarına ölüp bittiğim hatta “The Delighted States” adlı çılgınca güzel kitabını okuduktan sonra belki bir parça âşık bile olduğum Adam Thirlwell’in bu yazısını geçenlerde çevirdim.
Görünüşte Thirlwell hınzır bir yazma dersi veriyor. Gerçekteyse matrak bir üslupla, yazar olmanın çilesini, daha doğrusu bu işin en yüz kızartıcı yanını anlatıyor. Bilemem, belki sadece eğlenmek istemiştir… Ama işte bana göre, neden bazıları yazmaya asla cesaret edemiyor, cesaret ettiğini sananların birçoğundan da niçin bir türlü okunmaya değer şeyler çıkmıyor, biraz da onun cevabı. Canavar olmaya cesaret edecekler için…
Adam Thirlwell’in masım yüzüyle tezat teşkil eden canavar illüstrasyonu bu adresten alındı. Gerçi bana bu canavar da masummuş gibi geldi ya, neyse.
2 veya daha fazla kişi için taşınabilir oyuncak: Canavar ol!
Prolog
Herhangi bir hikâyeyi anlatmayı seçtiğiniz an, onu anlattığınız kişi tarafından alışılmadık hatta acayip biri olarak kabul edilme riskini de göze alıyorsunuz demektir. Aslında bir bakıma, o kişiyle bütün ilişkinizi riske atıyorsunuzdur. Diyelim ki geçenlerde biriyle espresso içerken kayıtsızca uzanıp yanındakinin göz pınarındaki çapağı silen birini anlatacaksınız… Kesinlikle bu kadar minyatür bir şeyden bahsediyorum. Hem minyatür bir şey de gizli dehşetler içerebilir. Bu kayıtsız davranışın sizde uyandırdığı tiksintiyi es geçerseniz, hikâyeyi anlattığınız kişinin, hem sizden hem de o tasasız tiksinme yoksunluğunuzdan tiksindiğini keşfedersiniz. Yok, tam tersini yapıp böyle bir şeyden tiksinmeyen birine duyduğunuz tiksintiyi vurgulamaya kalkarsanız, bu kez de karşınızdaki sizi serinkanlılıktan ve nezaketten tamamen uzak bulur.
Hikâye anlatan kişinin, ağzından çıkacak her şeyin canavarca veya acayip bulunabileceği riskinin farkında olması şart. Bunun bir sebebi de, özel hayatın sonsuz sırlar içermesi. Dilediğiniz kadar çok sayıda blog veya Instagram hesabı açın, özel hayatın mahremiyeti hiçbir zaman tam olarak eksilmez. Porno bile mahremdir. Amatör çekimlerde yatak odalarını izlemek, insanların seks yaparken dinlediği müzikleri işitmek ve diyelim ki sizde de aynısı bulunan bir battaniyeyi görmek ilginç gelse de, bu filmlerin karşınıza epeyce prova ve kurguyla çıkarıldığını bilirsiniz. Bu da şahsi seks karnavalınızda yaşadığınız küçük kafa karışıklığı anlarının, aslında ne kadar sıradan olduğunu gösterir. Mesela kendisini işerken izlemenizi isteyen biri, bedenindeki sırrı serbest bırakmak ve gürül gürül işemeyi başarmak için size upuzun gelen bir 2 dakika harcarken, içinizde yükselen o minik can sıkıntısı anını bastıramazsanız. Böyle bir endişe, hayal edebileceğiniz hiçbir pornoda yoktur.
Hikâye anlatmanın mutlu mutlu kabullenilemeyecek kadar büyük riskler içerdiğini söylemek zorundayım size. İster düşsel bir dinleyiciye anlatın ister gerçek birine, fark etmez… Hikâye anlatıcılığını saf ve kutsal kabul eden o yaygın düşünceyi biliyorum. Eski usül tasvir problemlerini; sevilebilir olan fikrinin büyük resimden çıkarılması gerektiğini biliyorum. Ama “iyi ve sevilebilir olma arzusu” diyebileceğimiz bu problemin hiç değilse farkında olmayı, bir diğer olası yol sayıyorum. Sevilebilir olan, bir hikâyenin içerebileceği korkunç tehlikeleri açıklamanın sadece bir diğer yoludur.
Fakat “tehlike” sözcüğüyle, türlü çeşit sadakatsizliğini partnerine açık etmek falan gibi şeyleri ima ettiğimi düşünüyorsan sevgili okuyucu, fena halde yanılıyorsun. Hakiki itiraf, insanın ahlaken kuşkulu eylemlerini kabul etmesi değildir. Ahlaken kuşkulu davranışlar, bir insanın düşüklüğünün sadece ufak bir bölümüdür. Hayır, sana hayran olunsun istiyorsan, çok daha kapsamlı utançları göze almalısın. Kimsenin eğlenceli bulmayacağı karakter kategorilerini, bir biçimde eğlendirici olmayı başararak, anlatmak zorundasın. İğrenç. Şefkatli. Muhtaç. Pespaye. Sıkıcı. Korkunç. Şirin. Çünkü gerçek tehlike ne söylediğinde değildir, gerçek tehlike onu nasıl söylediğinde, verdiğin uygunsuz ayrıntılardadır.
Sürekli hikâyeler anlattığım için, şimdi bir süredir bu tarz problemlere kafa yoruyorum. Sözgelişi hikâye anlatırken yanlış bir ton kullandığında karşına çıkacak tehlikeyi ele alalım hatta sadece herhangi bir şey düşleyerek atıldığın o büyük felaketi düşünelim… Ya yeterince dehşet verici şeyler hayal etmekten kaçınmakla suçlanacaksın ya da her tiksindirici ayrıntının senin hayatından bir bölüm olduğunu düşünen insanların eleştiren bakışlarına maruz kalacaksın. Anlattığını sandığın şeyle gerçekte anlattığın şeyin hiçbir noktada birbiriyle eşleşmemesi gibi bir nihai tehlike de mevcut tabii. Neticede ailenden, en yakınlarından bile gizlediğini sandığın şeyleri farkında olmadan yabancılara açık ediyor olabilirsin.
Gerçi bu tür bir oyunda sayısız hazlar da olduğuna göre, bence daha fazla insan bu acı ve zevk oyununu oynamak için yüreklendirilmeli. Başkalarının anlattığı hikâyeleri dinleyebilirsiniz elbette ama kendi hikâyelerini anlatan iki ya da daha fazla insan arasında yaşanacak haz çok daha farklıdır.
İşte buradan hareketle ideal bir anket formu hazırlamaya çalıştım, dediğim gibi, iki ya da daha fazla kişinin oynayabileceği korkunç bir oyuncak… Oyunun amacı, mahremiyetinizi elinizden geldiğince gözden çıkarmanızı, utanma eşiğinizi aşmanızı sağlamak. En tiksindirici icatlarınızdan bile utanmayacak hale gelmelisiniz.
İnanın, bir tür neo-komünist hücre yaratmanın peşinde değilim. Hakikat komiteleri istemiyorum. Sadece arkadaşlar arasında mini romanlar sel olup aksın istiyorum. Hep birlikte metamfetamin aldığınızda kafalar kıyaklaşır, yahut bazen “Ah, evet, meğer herkesin kendini olaya dahil olmuş hissedip mutlu ayrıldığı türden bir orji de mümkünmüş” dersiniz ya, bütün o endişe ve risk karşılığında ödülünüz işte tam öyle bir şey olacak. Bir tür emprovize ütopya…
Buna, bu mini ütopyaya bir slogan arasam, sanırım şöyle kötücül ve mutlu edici bir şey seçerdim: Canavar ol!
Oyuncak
♠ Bugüne dek düşlediğiniz en acayip meyve neye benziyor?
♠ Özel bir çekiciliği olmayan bir yabancıya oral seks yapmak karşılığında ne kadar para isterdiniz?
♠ Toplum içinde kaç kere benden utandın? Elbiselerimden? Davranışlarımdan? Esprilerimden? Gelirimden? Gelmemden?
♠ Radikal bir politik görüşün oldu mu?
♠ Seni daha fazla nasıl incitebilirim?
♠ Birini gizlice takip ettin mi?
♠ En son ne kadar hızlı geldin?
♠ İş için uzağa gittiğimde beni özlemeye başlaman için ne kadar zaman gerekmişti?
♠ Parayla ilgili endişelerin oldu mu?
♠ Bedenimle ilgili seni utandıran bir şey var mı? Ayrıntılı tarif lütfen…
♠ Daha büyük veya daha küçük olmamı ister miydin?
♠ En son ne zaman bir striptiz kulübüne gittin? Heyecanlandın mı?
♠ Son seviştiğimizde, aklın başka yerlere gitti mi?
♠ Ne sıklıkta sebepsizce yalan söylüyorsun? Bana son yalanını anlat.
♠ En son ne zaman halka açık bir mekânı tuvalet olarak kullandın?
♠ Beni hayal ederek mastürbasyon yaptığın oldu mu?
♠ Köpeğine uygunsuz bir şekilde dokundun mu ve bundan hoşlandın mı?
♠ Seni aramaya devam edeyim mi?
♠ Hayal edebileceğin en tiksindirici hikâyeyi düşün. İçinde boynuz geçiyor mu?
♠ Süt var mı? Korkuyor musun?
Adam Thirlwell
Çeviren: Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest