Egoist okur

ZUHAL OLCAY: “Aşk güzel ama geçici bir delilik hali…”

Tiyatro ve sinema oyuncusu Zuhal Olcay’ın yeni albümü “Başucu Şarkılarım 3” çıktı. Olcay, Cem Karaca, Ahmet Kaya, İlhan Şeşen, Fecri Ebcioğlu ve Onno Tunç gibi çok önemli müzisyenlerin şarklarını kendine has tarzı ve güzel sesiyle yeniden yorumluyor.

“Sevdiğin, inandığın bir insanla konuşursun, belki senin başını okşar… İnanın daha iyi gelen bir şey yok”

Nasıl anlatırsınız bu üçüncü Başucu Şarkıları’nı? 

2009’dan beri müziğe ara vermiştim ve çok özlemiştim. Öte yandan her dakika göz önünde olmayı seven biri sayılmam, o yüzden ara vermek iyi oldu bir bakıma. Teknik meseleleri çözdük, çalıştığımız kişilerle alakalı kökten değişiklikler yaptık ve yeni bir ekiple yola çıktık. Eskiden çalıştığım herkese şükran borçluyum elbette, benimki şikayet değil ama…

Yenilenme arzusu mu? 

Aynen, çünkü hayatta her şey değişiyor. İnsanlar değişiyor, işyerleri kapanıyor, arkadaşlar ayrılıyor, evlilikler bitiyor, daha beteri hayat bitiyor… Bunu bildiğim için uzun vadeli planlar yapmıyorum. Zaten gündemin her an değişebildiği bir ülkede yaşıyoruz ve bundan hepimiz etkileniyoruz. Ağaç dalında uyur gibiyiz. Albümün çıkıyor, konser verebilecek misin, kestiremiyorsun. Dizin başlıyor, sürecek mi belli değil. Düştük düşeceğiz sanki, bu yüzden hep temkinli davranıyoruz. “Urfalıyam Ezelden” dizisinde oynuyordum en son. Güzel işti ama ratingleri düşük buldukları için yarıda kestiler.

Sizi yeniden sinemada izleyecek miyiz? 

Çok özledim ama şu saatten sonra sırf sinema yapmış olmak için bir filmde oynamam. Beni heyecanlandıracak bir teklif gelmesi lazım. Aklımla, kalbimle isteyeceğim proje olmadıkça ben yokum

“İstanbul’un sabrının da bir sonu var”

Sahnede şarkı söylerken de oyunculuk yapmıyor musunuz aslında? 

Şarkıcılığımı teatral bulanlar var ama bence şarkı söylemek ve oyunculuk birbirinden çok başka şeyler. Şarkı söylerken içimde bir şeyin kanatlandığını, özgür kaldığını hissediyorum. Siz mesela diyelim ki bir şeye çok sevindiniz yahut birine çok öfkelendiniz… Avazınız çıktığı kadar bağırmak, haykırmak istersiniz fakat konu komşunun ne diyeceğini düşünerek bağıramazsınız. Ben ne şanslıyım ki bunu sahnede özgürce yapabiliyor, üstelik eğleniyorum da.

İlhan Şeşen’in “Ağlıyor İstanbul” şarkısı çok güzel. Alışık olmadığımız bir İstanbul portresi çizilmiş. Yaralı, hırpalanmış, belki yer yer terk edilmiş, unutulmuş ama yine de çok renkli bir İstanbul…

İşte âşık olduğum şarkılardan biri. İlhan çok iyi bir besteci ve söz yazarı, gerçek bir sanatçı… Bu şarkıyı ilk kez 11 yıl önce dinlemiş, unutamamıştım, müthiş çağrışımları vardı bende. İstanbul’un farklı yüzleri çoktur ve ben hepsini tanıyorum, buna şarkıdaki o kırık dökük İstanbul da dahil… Şarkıyı hatırlayın; ikindi vakti akşam sefaları açarken evlerin kapılarının önünde bir muhabbet başlıyor ve o dostça muhabbetlerin içine bir süre sonra sivri diller, laf sokmalar karışıyor. Sonra yine bir yerinde Cihangir’in eski Pürtelaş Sokak’ı geçiyor, oradaki kargaşa ve enerji de İstanbul’un parçası. Biz çirkinleştirmek, kirletmek için ne kadar çaba gösterirsek gösterelim bu şehir hâlâ çok güzel ama işte İstanbul’un sabrının da bir sonu var.

İstanbul’dan vazgeçmem diyenlerdensiniz o halde… 

İtiraf edeyim, İstanbul’un keşmekeşinden sıkıldığım çok oluyor, bütün bu trafiği, betonlaşmayı görünce daralıyor, karamsarlaşıyorum, ama bir yandan da yaşayabileceğim başka yer yok, buraya aitim. Ütopik bir hayale kapılarak kaçıp gitsem, gittiğim yerde mutlu olacak mıyım?

“İlan-ı aşk eden tweet atar, ayrılmak isteyen sms” 

“Aşk ne ustam, hayatın sırrı ne” diye soruyorsunuz Cem Karaca’nın şarkısında, ak sakallı dedeye… Bir cevabı var mı bu sorunun? 

Benim için bu sorunun bir cevabı yok. Aslında aşk için kocaman kocaman laflar edesim de yok. Aşk diyorlar; hepsi hepsi güzel bir delilik hali… Ama geçici bir delilik tabii.

Onsuz yaşayabilir misiniz? 

Elbette yaşarım, niçin yaşamayayım? Benim için hiçbir zaman nefes almak ya da su içmek kadar yaşamsal önem taşımadı. Aşk değişti. Abelard ve Heloise’in birbirlerine yüzyıllar önce yazdığı aşk mektuplarını düşünün, artık kimse öyle mektuplar yazmaz. Sevdiği kadını bir kerecik görebilmek uğruna at üstünde aylarca seyahat eden de olmaz. İlan-ı aşk eden tweet atar, ayrılmak isteyense SMS, günün trendi bu. Eh, öyle olunca da açıkçası ben aşkı herkes kadar önemseyemiyorum. Hem arkadaşlarınla oturup aşk üzerine sohbet etmek bile aşkın kendisini yaşamaktan daha zevkli.

Bence siz aşkta bile mantığı, sağduyuyu elden bırakmayanlardansınız… 

Yok, açıkçası mantığı bayağı elden bıraktığım hatta fırlatıp bir kenara attığım oluyor. Her insan gibi benim de çelişkilerim, fırtınalarım var; delirme potansiyelim yüksek. Öyle olmasa oyunculuk yapamazdım. Çünkü oyunculuk biraz da bir karakterden diğerine, bir ruh halinden ötekine hızla ve kolayca geçebilme esnekliği sayılır. Belki benim de içimde âşık olup yerlerde sürünecek türden bir kadın da vardır ama şimdiye dek çıkmadı ortaya, bilmiyorum. Bence zaten hepimizin içinde her türlü ruh hali, karakter özelliği var ve ortaya çıkmak için fırsat kolluyorlar. Bizse çoğu zaman onlara ilişmemeyi tercih ediyoruz.

Bastırıyoruz belki…

Evet. Daldan dala uçtum galiba, konuya dönelim… Âşık olmak, bir başka insana tüm kalbini, ruhunu açmak ve sadece iyi değil kötü gününde de yanında olmak; bunlar mühim şeyler. Birine köpek gibi sırılsıklam âşık olmak, onu her şeyiyle sevmek büyük cesaret istiyor. N’apalım ki ben öyle biri değilim. Gurur duymuyorum ama gerçek bu. Öte yandan kalıplardan da hoşlanmıyorum. Böyle konuşursun, konuşursun, sonra birden âşık olup duvara toslarsın, bu da mümkün.

“Konservatuarda bizi güzeller ve çirkinler diye ikiye ayırmadılar”

Güzel olmak büyük bir armağan ama bedeli oldu mu sizin için? 

Güzellik bir tuzak bence, ona çok da kanmamak lazım. Kendimi hiç güzel bulmadığım dönemlerim de oldu ama o zaman da işimle öne çıkabildim. Önemli olan yetenek ve deneyim, güzellik bir nevi ikramiye… Bir de ben konservatuarda okudum, orada bizi güzeller ve çirkinler diye ayırmadılar, hepimiz aynı dersleri aldık, aynı ölçüde ter akıttık. Baştan biliyorduk; bir oyuncu için ne çirkinlik bir dezavantaj ne de güzellik bir avantaj.

Zarafetin simgesi olmak konusunda ne dersiniz. Herkes gibi siz de ara sıra dağıtmak, delirmek, ne bileyim ucuz meyhane şarkıları söylemek istemez misiniz? 

İstemez miyim, tabii ki oluyor. Dedim ya, bunları da ruhumda barındıyorum ki oyunculuk yapabiliyorum. Bacaklarımı şöyle hanım hanımcık bitiştirip dudaklarımı büzerek “Ben sadece klasik müzik dinliyorum” diyenlerden mi olsaydım? Öyle konuşan kişinin oyunculuğuna inanamam ki. Zaman zaman kontrollü oluyorsam, başkalarını düşünmekten… Çevremdekilerin mutluluğunu önemsiyorum, kimse kırılmasın, incinmesin istiyorum. Arada da ufak tefek kırılmalar hatta bazen patlamalar oluyor ki ne güzel! İnsan olduğumu hatırlatıyorlar bana.

“Çok üzgünseniz, ağlayın, bağırın, haykırın…”

Sizinle yapılan röportajlarda “Hüzün” kelimesinden neredeyse nefret ettiğinizi fark ettim, bu bir kaçış da olabilir mi? Hüzünden kaçmanın yolu belki de hüzünlü değilmiş gibi yapmak… 

Nefret değil de eğlenceli bir kadınım ve insanlar bunu da görsün istiyorum. Tiyatroda komedilerde kendime gülmekten oynayamadığım bile olmuştur. Ama televizyonda ve sinemada mesafeli, ser verip sır vermeyen, ancak tek başına kaldığı zaman ağlayabilen, güçlü kadınları canlandırdım daha çok, seyirci de beni o karakterlerle özdeşleştirdi. Bir de belki hüzün benim yüzüme ve kemik yapıma yakışıyordur, kimbilir.

Gerçekten üzgün hissettiğinizde, bundan çıkmanın yolu ne sizin için?

Ağlamak. Kana kana ağlamak. Bakın üzüntüyü geçirmenin yolunu biliyorum, herkese de tavsiye edeyim… Evden çıkıp 5 kilometre yürüyün. Hızlı hızlı, koşar adımlarla. Sonra eve dönüp müzik açsın ve yüksek sesle dinlesinler. Mümkünse eşlik etmek için bağırsın, haykırsınlar. Ben yüzüyorum mesela, üzüntünün beni esir almasını engellemenin en iyi yolu bu. Ama ağlayacaksam da ağlıyorum, akıtıyorum zehiri dışarı. Bir de en güzeli dertleşmek. Sevdiğin, inandığın bir insanla konuşursun ve o da belki senin başını okşar, teselli etmek için. İnanın bundan daha iyi gelen bir şey yok.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments