Egoist okur

İhanetin terimi: Öp ve Anlat

1970’lerde glam rock’ın gaza getirdiği heyecanlı eleştirmenlerin, şarkı sözlerini edebiyat saydığı Bryan Ferry “Kiss & Tell” adlı şarkısını kimin için yazmıştı, kimin için köprüleri yakıp “öp ve anlat” demişti? Peki 21. yüzyılın çeşit bolluğundan başları dönmüş “cool” eleştirmenlerinin, kitaplarını pop müziğin yazıdaki karşılığı saydıkları Alain de Botton’un aynı adlı romanı? O kimin için yazılmıştı?

Henry James ve YAZARLIK CEHENNEMİ

Alain de Botton: “Bizim okulda aşk öğretilmez fakat muhakkak yaşanır”

Öp ve Anlat’ı almak için bakabileceğiniz internet sayfası

Bryan Ferry ve Alain de Botton’dan ihanet satırları

Bryan Ferry Kiss & Tell şarkısında, Alain de Botton ise Kiss & Tell romanında doğrudan kendi yaşadıkları hadiseleri anlatmışlar. Şu farkla ki, Bryan Ferry, kısa aralıklarla birlikte olduğu dört kadın, Jerry Hall, Kari Ann Moller, Marilyn Cole ve Amanda Lear anılarını kaleme almaya başlayınca yazmış şarkıyı. Başka bir deyişle eski sevgililerinin çeşitli yayınevleriyle aynı tarihlerde anı kitabı sözleşmesi imzalaması, aklına pek nahoş bazı ihtimaller getirmiş olmalı ki, Kiss & Tell isimli şarkıyı patlatmış.

“Gerçek gibi” bir roman

“Kötülük çiçeği” Alain de Botton’un durumuysa apayrı bir şekilde gelişmiş. Botton, yaşadığı hadise için gerekli tüm koşulları soğukkanlı bir katilin titizliğiyle hazırlamış. Şöyle ki… Sadece zengin ya da ünlü kişilerin biyografilerinin yayımlanıyor olmasına -haklı olarak- öyle canı sıkılmış ki, bu kez farklı bir şey yapmaya ve henüz hayatta olan herhangi birinin hayatını yazmaya karar vermiş. Böylece çevresine “alıcı gözüyle” bakmaya başlamış. Av olarak da karşılaştığı kadınların en sıradan olanını seçmiş. Sonrası?

İlkin kendisini kadına sevdirmiş, sonra onunla “mahrem” bir ilişkiye girmiş. Kadının ailesiyle ve arkadaşlarıyla tanışmış. Geçmişini, arzularını, aşklarını, başarısızlıklarını, zor zamanlarını, güzel zamanlarını öğrenmiş. Mektuplarını okumuş, fotoğraflarına bakmış hatta aralarından ilgisini çeken parçaları yürütmüş bile. Kısacası biyografi yazarının, hayatını kaleme aldığı kişiyi şahsen tanımasının gerekmediği yolundaki önermeyi yerle bir etmek için her şeyi yapmış.

Neticede Kiss & Tell, yani Öp ve Anlat adlı kitap da alışageldiğimiz biyografilerden çok daha inandırıcı olmuş. Çünkü gerçekmiş. Ya da en azından “gerçek gibi”ymiş.

Eh, tam da bu “gerçek gibi”lik yüzünden kitaba konu olan kadın Botton’a acayip öfkelenmiş; birbirlerine girmişler, bir sürü şey olmuş ama çok geçmeden ortalık durulmuş, kitap yayımlanabilmiş. (Bunlar doğru mu bilmiyorum aslında ama doğruysa bile bizim için yeni sayılmaz aslında. Neticede Knausgaard’ın Kavgam’ından da hatırlıyoruz biz bu vaziyetleri, öyle değil mi?)

İtiraf edeyim, Alain de Botton’unki türden bir kötülük benim ruhumda da mevcut bence çünkü böyle bir kitabın yazılmış olmasına hiç karşı çıkmıyorum. Hatta okuduklarım beni epeyce eğlendiriyor da.

Hatırlayacaksınız, Henry James’in çevresindeki insanlarla yakınlık kurup ustaca girişimlerle onların en gizli sırlarını öğrendiğini, sonrasında da bunları hikâyeleştirdiğini, hatta en büyük yapıtlarını tam da bu yöntemle yarattığını öğrendiğimde onu da pek ahlaksızca bulmamış, olsa olsa kendisini mutsuz edecek bir şeydir bu demiştim. Düşünsenize, kimseye gerçek bir duyguyla bağlanamıyorsun, karşına çıkan herkese potansiyel hikâye kişisi gözüyle bakıyorsun. Daha da beteri sana güven olmayacağını artık herkes biliyor. Nasıl güvensinler, sen herkesi bir biçimde “yazarsın”…

Henry James veya Alain de Botton beni yazsalardı ne derdim peki? Valla, beni de yazanlar olmadı değil aslında. Zaten bir yazarla arkadaşlık etmenin en kötü yanı, onun tarafından “görülmemek”, yani ilginç bulunmamak, yani yazılmamak olurdu.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments