Lütfen şahsi masumiyet müzenizi tasarlamaya hemen başlayın
Orhan Pamuk, “Müzelerimizin geleceği evlerimizin içindedir” diyor. Bu yazı bundan yola çıkarak yazıldı. İnsan yeterince büyüyünce, olgunlaşınca anlıyor; hayatına ve varoluşuna sahip çıkmanın, birey olmanın bir yolu da hatırlamak. Her şeyi; şarkıları, yazıları, yüzleri, nesneleri, tatları, kokuları, duyguları, olup bitenleri, gerçekleşenleri, gerçekleşemeyenleri… O yüzden lütfen Masumiyet Müzesi’ni gezerken, kendi şahsi müzenizin muhtevasını tasarlamayı da ihmal etmeyiniz.
Lütfen şahsi masumiyet müzenizi tasarlamaya hemen başlayın
İskoçyalı müzisyen Fish, ‘Cliche’ adlı şarkısında sevdiği kadına aşkını itiraf etmeye hazırlanan bir adamı anlatıyor. Adam, bulduğu dâhiyane fikirlerden hiçbirini kendi bile beğenmiyor, hepsinde bir samimiyetsizlik, bir enteresan olma çabası dolayısıyla eziklik seziyor ve sonunda içi ferahlayarak o eski malum klişeye dönüyor: “Seni seviyorum…”
Orhan Pamuk ise ‘Masumiyet Müzesi’nde bu vazgeçilmez klişeyi telaffuz etme fırsatını kaçırdığı için aşkını yepyeni bir dille, nesnelerin diliyle ifade etmeyi deneyen bir adamı anlatıyor. Günlük hayattaki sıradan ayrıntılar bir araya gelerek önce romanda sonra doğrudan müzede dünyaya meydan okuyan bir aşk itirafı oluyor. Ancak iş işten geçtiğinde serbest kalabilen bir seda; yitirilmiş bir mutluluk şansının, pişmanlığın ve kederin dile geldiği bir haykırış, bir zamanı dondurma, hayali ve füsunu sonsuz kılma çabası…
Masumiyet Müzesi’nin ‘inatçı’ ve kararlı kahramanı Kemal, hayatımızdaki utanç verici şeylerin bir müzede sergilenebildiklerinde artık gurur verici şeylere dönüşeceğini ima ederek bana zamanın, suçun ve günahın masumiyeti öldürmek yerine beslediğini, masumiyetin bunlara aykırı olmadığını, hatta bütün bunlara rağmen var kalabildiği zaman kıymetli bir şey haline geldiğini hatırlatıyor. Okurun kitaba ve Cukurcuma’daki mütevazı müzeye gösterdiği ilginin sebebiyse bence ortak ‘masumiyete dönüş’ arzumuzu tetiklemesi…
+++
Ben mesela Kemal’in Füsun’a adadığı müzeyi, onun değdiği, dokunduğu, baktığı, her türlü nesneyi titizlikle toplayarak, adım adım inşa etmesini izlerken, Orhan Pamuk’un “Müzelerin geleceği evlerimizin içindedir” sözünden de cesaret alarak, kendi masumiyet müzemi açacak olsam neler sergileyeceğimi hayal ettim. Envai çeşit şey olurdu benim müzemde de herhalde, geçmişin mühim anlarını hatırlatacak ne varsa… Baş köşede, içindeki samanlar dışarı döküldüğü için annem tarafından gizlice çöpü boylaması sağlanmış sevgili oyuncak ayım. Sonra çok sevdiğim, çok da hırpaladığım öteki oyuncaklarım… İlk kırmızı rugan ayakkabılarım. Dönüp dönüp okuduğum bazı romanlar. Hayatımın sekiz yılını cehenneme çeviren ama hâlâ atmaya veya başkasına vermeye kıyamadığım kemanım. Konser biletlerim. Benim için özel olarak aranıp bulunmuş ve imzalanmış kitaplar. Gidip de dönmeyenlerin fotoğrafları. Biblolar, küçük notlar, itiraflar, aşk mektupları… Bir de internette Cassette From My Ex diye çok tatlı bir siteye, yani benim taktığım adla ‘masum şarkılar müzesi’ne rastlayınca yeniden aklıma düşen ‘kayıp’ kasetlerim…
+++
New York’lu iki müzisyenin, Michael Hearst ile Jason Bitner’in kurduğu sitede insanlar, eski sevgililerinin bir zamanlar onlar için doldurduğu kasetlerin hikayelerini anlatıyorlar. Okurken bir yandan da şarkıları dinleyebiliyorsunuz.
Benim kuşağımdan olanlar hatırlayacaktır; eskiden bir oğlan bir kıza âşıksa, ilk iş onun için ‘güzel’ şarkılardan oluşan bir kaset doldururdu. CD hediye etmekten veya MP3 listesi hazırlamaktan farklı bir şeydi bu, dinlerken atlayamaz, şarkıların sırasını değiştiremezdiniz. Üzerine, acemice karalanmış minik etiketler yapıştırılmış kasetlerin binbir zahmetle, üstelik kalp çarpıntısıyla doldurulduğunu bilirdiniz.
Hayatının hikâyesini şarkılar olmadan kuramayan benim gibiler, o günlerin bazı ayrıntılarını hiç unutmazlar. Kaseti dinlerken yalnızsanız eğer, yüzünüze aptal, koca bir gülümseme yayılırdı. Birlikteyseniz, gerilim had safhaya ulaşır, çocuk endişelenirdi. Acaba beğendi mi? İkinci şarkı çok sert galiba, baksana suratı asıldı, niçin ekledim sanki? Şimdi ya benim zevksizin teki olduğumu düşünürse? Avantajlı konumda olan siz ise yine de biraz tedirgin, beklerdiniz. Uffff, doğru yerde doğru tepkiyi mi veriyorum? Beşinci şarkı azıcık yavşak gibi geldi bana ama böyle düşündüğümü çaktırmasam daha iyi olur. Yüzümün kızardığını fark ederse, dalga geçer mi? Yaşasın, en sevdiğim şarkıyı unutmamış!
İşte benim düşsel masumiyet müzemde, fon müziği olarak o kasetler çalıyor. Geri dönmek, unutmamak için… Zira insan yeterince büyüyünce anlıyor; hayatına ve varoluşuna sahip çıkmanın, birey olmanın bir yolu da ‘hatırlamak’… Her şeyi; şarkıları, yazıları, yüzleri, nesneleri, tatları, kokuları, duyguları, olup bitenleri, gerçekleşenleri, gerçekleşemeyenleri…
O yüzden lütfen Masumiyet Müzesi’ni gezerken, kendi şahsi müzenizin muhtevasını tasarlamayı da ihmal etmeyiniz.
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest