Egoist okur

“Okurken zevkten öleceğim romanı yazmayı düşlüyorum”

The Mysteries Of Pittsburgh, Fountain City ya da Curtis Hanson tarafından sinemaya uyarlanan ve 90’ların en heyecan verici filmlerinden biri olarak hatırlanan Wonder Boys (Bizde gösterime girmedi) adlı kitaplarıyla Amerikan edebiyatının en ilginç isimlerinden biri olarak kendini kabul ettiren Michael Chabon’un en ünlü romanı elbette The Amazing Adventures Of Kavalier & Clay. 1930’larda hayatlarını çizgi roman yaratarak kazanan iki kafadarın eğlenceli hikâyesini anlatan roman bizde de yayınlanmıştı. Aşağıda, onunla yapılmış bir söyleşiden parçalar okuyacaksınız.

Gülenay Börekçi

Egoist Okur’da yazma dersleri

Michael Chabon: “Okurken zevkten ölebileceğim bir roman yazmayı hayal ediyorum”

Yazarlık kursları popülerleşiyor.  ‘O şeye sahipseniz sahipsinizdir, yoksa ne yaparsanız yapın elde edemezsiniz’ denirdi eskiden. Siz ne düşünüyorsunuz?

‘O şey’ derken neyi kastettiğinize bağlı. Stephen King’in Yazmak Üzerine adlı kitabını okudunuz mu? Orada King, öğretilen ve öğrenilen hiçbir şeyin, kötü bir yazarı iyi bir yazar ya da iyi bir yazarı büyük bir yazar haline getiremeyeceğini söylüyor. Kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez, buna ben de inanıyorum, ama yazarken hata yapmamayı ve yazmak denen şeye ‘okuyucu’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmayı öğretebilirsiniz. Öğretilebilecek pek çok teknik var ve bunların yararı olabilir. Bu konuda iyimserim, yazarlık kurslarının iyi şeyler olduğunu düşünüyorum. Yazmak niçin öteki disiplinlerden farklı olsun ki?

Gelgelelim yazmak aslında diğerlerinden farklı. Yazıda, matematiktekinin aksine, bir problemin daima tek bir cevabı olmuyor.

Tabii ki öyle. Gene de bu, yazının öğrenilemeyeceği anlamına gelmiyor. Yazmak bu açıdan öteki sanat dallarından, resimden, müzikten, heykelden ya da oyunculuktan pek de farklı değil. Resim meselâ… Biri size öğretmezse, hayatta aklınıza gelmeyecek pek çok teknik vardır. Bu, yazarlık için de geçerlidir. Okumak bile bir öğrenme süreci olabilir. Eğer okurken ‘okuyucu’ özelliğinizi bir kenara atıp okuduğunuz şeye başka gözle bakabilirseniz tabii. Bunu şöyle de anlatabilirim: Vladimir Nabokov’un Lolita’sı büyük bir romandır hatta büyüleyicidir. Okurken ne hakkında olduğunu, hikâyede neler yaşandığını, dilin ne kadar ustaca ve güzel kullanıldığını düşünürsünüz, bir yandan da masumiyet, deneyim ve eşzamanlı olarak ilerleyen kirlenme sahneleri ruhunuzu altüst eder. Ama o sırada siz okuyucusunuzdur, anlatım teknikleri üzerine kafa yormazsınız. Bunu yaparsanız, okuduğunuz şey sizin için artık bir zevk olmaktan çıkıp ders haline gelmiş demektir. Öte yandan, eğer birinci tekil şahıs dilinden anlatılan bir roman yazıyorsanız, Lolita gerçekten de iyi bir ders metnidir.

Bir mesele de şu: Bir edebiyatçı ne kadar başarılı olursa olsun, Robert Ludlum ve Tom Clancy gibi popüler romancıların satış başarısı karşısında ezilmek durumuyla karşı karşıya…

Sanırım ben meseleye bu gözle bakmıyorum. Tabii ki bir romancı olarak hayatınızı kazanmak zorundasınız. Bazıları bunu öğretmenlik yaparak sağlıyor. Benim durumumdaysa filmler ve televizyon dizileri için senaryo yazmak gibi bir durum söz konusu. Karım da ben de yazar olarak sigortalı değiliz. Ama senaryo yazarları birliğine kayıtlı olduğumuz için, sigortamız işliyor. Dolayısıyla ben Hollywood’da çalışmak, Spider Man’de olduğu gibi senaryolar yazmak zorundayım.

Gelecek için hedefiniz ne?

Tom Clancy olmak hiçbir zaman hayalim olmadı. Kendisine karşı değilim, başarıları aynen devam etsin, ama ben o tür bir başarının peşinde değilim. Nihai hedefim, başkası yazmış olsaydı okurken zevkten ölebileceğim bir roman yazmak. En iyi, en eğlenceli, en güzel yazılmış kitabın üzerinde benim imzam olduğunu hayal ediyorum, hepsi bu.

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments